İnsanların alışkanlıkları adeta bir zincir gibidir. Zincirin insanları bağladığı gibi alışkanlıklar da insanları bağlar. Ama bu zincirler insanların özgürlüklerini sınırlar. Onlardan kurtulmak istersiniz ama ne zaman kaçmaya çalıştığınızda sizi hızlıca havaya savurup başladığınız yere geri götürür. Bu zincirleri kırmak oldukça zordur çünkü bu zincirler çelikten, doğada en güçlü dört metalden biri olan, yapılmıştır. Bu durumda aslında insanın alışkanlıklarını bırakmasının zor olduğunu ispatlamaktadır.
İnsanların özgürlüğünü sınırlayan bu zincirler insanların hayatlarını da sınırlarlar. Etrafınız çelik bir örgü ipi gibi çepeçevre sarılmıştır. İp zaman geçtikçe ilmek ilmek örülmeye devam ediyor. Sizi saran bu örgü daha da yükseğe çıkıyor tıpkı sürekli tuğlası eklenen çelikten yapılmış bir duvar gibi. Eğer zamanında karar veremezseniz o zaman bu duvarı aşmak neredeyse imkânsız olacaktır. Elinizde bindiğiniz atın dizginleri bulunmakta ya kendinize doğru çekip durmayı seçeceksiniz ya da ileri doğru savurup duvardan atlayacaksınız. Seçim sizindir.
Peki bu zincirler başta nasıl oluştu? Hiç duyamayacağınız kadar hafif bir şekilde oluştu. Aslında insanların alışkanlıkları kontrol dışı oluşur. İnsanlar fark edemeden başlar. Bir insanın dünyaya gelmesinden itibaren yavaş yavaş, bebek adımları ile alışkanlıkları olur. Başta bu zincirler ses çıkarmazken zaman geçtikçe adeta uyuyan bir devi uyandıracak desibelde ses çıkarırlar. Sonrasında insanlar kendilerini bu zincirlerin kafesinde tutsak bir şekilde yaşadıklarını fark ederler. Fark edilmeyen veya beklenilmeyen alışkanlıklar insanların hayatlarını etkileyecek pozisyona gelmiştir. İnsanların hayatları artık bu zincirlerden oluşan hayali bir elin avucundadır. Bu el ya kapanıp sizi ezecektir ya da siz o eli açtırtıp kendinizi özgürce uçan bir kuş yaptıracaksınızdır. Karar sizindir.
Alışkanlıklar zamanında bırakılmazsa ihtiyaç haline gelir. İnsanlar onları yapamadan duramazlar, yaşayamazlar. Komada olan bir hastanın solunum cihazının çekilmesi ve hemen nefessiz kalıp yaşamını yitirmesi gibi alışkanlıklar da insanların elinden alındığı zaman artık bu durumda olmaya başlıyorlar. Alışkanlıklar devam ettikçe, vücut buna alıştığı için bu alışkanlığı yapmayı ihtiyaç olarak görüyor. Bir bakıma alışkanlıklar, insanların benliğini ele geçiriyorlar. İnsanların bu alışkanlıklara zamanın da dur demeleri gerekir ki artık vücutları onları aramasın.
İnsanlar için yaşamak alışkanlıklarla savaşmaktır. Fark edemediğinizden dolayı belki de en büyük düşmanlarınız alışkanlıklarınızdır. Kendinizi alışkanlıklarınızın içine tutsak etmeyin. Kafesinizden dışardaki hayata bakın aslında istediğiniz hayata… Eğer alışkanlıklarınızdan vazgeçemezseniz o zaman sadece kendiyle yaşayan robotlar arasında ölüp gideceksiniz veya yaşadığını zanneden ama aslında ölü bir ruhu olan bir insan olarak hayata devam edeceksiniz. Peki gökyüzünde bulutların arasında bir kuş gibi uçmak, yemyeşil bayırların etrafında koşup karahindiba yapraklarını etrafa saçmak, kelebeklerin güzellikleriyle büyülenmek ve güneşin sıcaklığı ile yaşamak varken neden özgür olunmayan bir hayatı seçmek istersiniz ki? Size verilen hayat çok değerliyse neden alışkanlıklar yüzünden kendinizi kısıtlıyorsunuz? Sadece özgür olun ve zincirlerin sizi tutmalarına izin vermeyin.