Hepimizin içinde var olan ama gün geçtikçe içimizdeki kırıntılarını da kaybettiğimiz o duygu: Empati. Çocuk yaşta sınıftaki bir arkadaşıyla dalga geçmesiyle başlar insanoğlunun empatisinin körelmesi. Kendi başına da gelebileceğini bildiği halde aksine davranması acizliktir bence. Empati duygusunun insan ve çevresi üzerindeki etkisi bizlere aşılanmadıkça toplumda refah mümkün olmayacaktır. Kaldırım taşlarına engelliler için yapılan özel tasarımları gereksiz bulanlar, televizyonda işaret diliyle anlatılan programları anlamsız olarak nitelendirenler, duygusuz mudur yahut yobazlaşmış bir toplumun eserleri midir? Herkes çocukluğunda körebe oynamıştır. Kısa süreliğine de olsa gözlerinin kapalı olması tedirginlik uyandırır. Oysa etrafımızda binlerce görme engelli insan var. Hangimiz
onların refahı için çalışıyor? Herkes hayat koşturması içerisinde herkes için kendi hayatı en zoru. Çoğumuzun içinde genç yaşta biten yaşama sevinci onların içinde hala yaşıyor. Hem de yaşadıkları zorluklara rağmen. Geçenlerde izlediğim bir sosyal deneyde görme engelli gibi davranan adam, elindeki parasını bozması için herhangi birine uzatıyor ve buna karşılık karşıdaki kişi parayı alıp gidiyor. Bu nasıl bir acımasızlık nasıl bir acizliktir? Karşısındakini kandırmaya kadar sürükleyen duygu ne diye adlandırılır bilinmez ama rezilliğin ta kendisidir. Çevresindeki görme engellileri kör diye nitelendiren bizler, gözleri olan körleriz. Yardıma muhtaç insanları görememek körlük değil midir ya da kendi ülkesinde yaşanan bir olaya duyarsız kalmak? Karşımıza çıkan fırsatları tepen, hayatın bize sunduğu güzelliklerin farkında bile olmayan gören körler. Herhangi bir uzvunu kaybetmiş olan insanlara neden engelli denir ki anlamıyorum. Bizden ne farkları var? Eksikliğinin olması eksiklik midir? Kafamızda binlerce soru işareti ama çözüme kavuşturulamayan sorunlar. Duyarlı insanlarda yok değildir elbet. Hayatındaki eksiklikleri, boşlukları onun gururunu kırmadan dolduranlar… Onlara acımak mutlu etmiyordur onları aksine bizlerden bir farkları olmadığını onlara aksetmek kendilerine olan güveni yerine getirecektir. Sonradan görme duyusunu kaybedenler var. Ya doğuştan göremeyenlere ne demeli. Hayatını kara ve boş bir yöne doğru yönlendiren, annesini görememiş, renkleri bilmiyor, ne tarafa dönerse dönsün hep aynı boşluk, kuşlardan bihaber, özgür olmak istiyor ama çaresiz. İşitme engelli olanlar mesela sadece boş bir görüntü, kuş cıvıltılarını duymadılar hiç ya da popüler olan bir şarkıyı dinleyemediler. Spikersiz bir futbol maçı izlemek gibi aslında hiçbir heyecan yok. Ayağını, bacağını kaybetmiş bir insan arkadaşlarıyla gezemeyecek, koşamayacak belki ama bu onun iradesi dışı gelişen bir şey. Peki bizim yaptığımız sorumsuzluklar? Hangi sinema salonunda engelliler için koltuk var veya hangi inşaatta engelliler düşünülüyor. Hayatlarındaki zorluklara rağmen ayakta duran bu insanları karanlığa itmeye, önlerindeki engelleri arttırmaya, vicdanımızı rahatlatmak için acı dolu gözlerle onlara bakmaya hakkımız yok. Bakmak ve görmek ayrı şeylerdir. Bakmaktan öte görebilmeli insan.
(Visited 156 times, 1 visits today)