Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken çok uzak bir diyarda güzel mi güzel bir genç kız yaşarmış.
Günlerden bir gün genç kız içi kıpır kıpır uyanmış. Sanki içinde bir trambolin varmış da bu trambolinin üzerinde de küçük bir kız sürekli zıplıyormuş gibi hissediyormuş. Aynaya bile bakmadan atıvermiş kendini sokaklara. Bu küçük kasabadaki herkes çok severmiş genç kızı. Etrafına yaydığı gülücüklerle en mutsuz kişilerin bile yüzünü güldürürmüş. Ancak bu sabah bir farklılık varmış. Kime seslense geri cevap alamamış. Hatta kimse suratına bile bakmamış. Genç kız bu duruma çok üzülmüş. İçindeki küçük kız şimdi trambolinini toplayıp eve gidiyormuş da toplarken çıkardığı demir parçalarını da genç kıza saplıyormuş gibi hissediyormuş. Koşa koşa odasına gitmiş ve kırk gün kırk gece ağlamış.
Ağlaması bittiğinde yataktan çıkmış aynanın karşısına oturup karışan saçlarını taramak istemiş. Birde ne görsün? Aynanın karşısında oturmasına rağmen aynada kendisini görememiş. Genç kız o an anlamış neden insanların ona dönüp bakmadığını. İnsanlar onu görmüyormuş ki. Genç kız bu duruma üzülse mi sevinse mi bilememiş. Bu durumu nasıl düzelteceğini bilmiyormuş o yüzden bunu çözene kadar ne yapacağını düşünmüş. Birden karnı guruldayınca daha fazla düşünmesine gerek kalmamış ve her zaman denemek istediği ama parasının yetmediği bir restorana gitmeye karar vermiş.
Genç kız vicdanını rahatlatma kısmını sonraya bırakarak yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş ve sonunda yıllardır merak ettiği restorana ulaşmış. Bir masaya oturup sipariş veremeyeceğini bildiği için doğrudan mutfağa yönelmiş ve canı ne istiyorsa tıka basa yemiş. İnsanlar bir gariplik olduğunu fark etsede ne olduğunu açıklayamayacakları için susmayı tercih etmiş. Karnı doyan genç kızın midesini rahatlaması için biraz dolaşması gerekiyormuş. Kendisi de dahil kimse onu göremedikten sonra üzerindeki kıyafetlerin bir anlamı olmadığına karar vererek kıyafetlerini çıkarmış. Yavaş yavaş rüzgarı hissederek yürümeye başlamış. Artık ülkelerin sınırları anlamsız yolculuklar ise bedavaymış genç kız için. O an bir karar vermiş. Dünyada altına bakılmadık bir taş bırakmayacakmış.
Genç kız yıllarca dolamış gezmiş görmüş bazen yürümüş bazense uçmuş. Tadılmadık yemek görülmedik yer bırakmamış. Dünyada ondan mutlusu yokmuş. Bir gün genç kız dolaşırken kendini bir meydanda bulmuş. Arkadaşların birbirlerinin fotoğraflarını çektiği, yaşlı çiftlerin torunlarıyla oynadığı iç ısıtan bir meydanmış burası. İşte tam o anda genç kızın yalnızlığı tokat gibi yüzüne çarpmış. Yılların yalnızlığı içinde bir kara delik gibi büyümüş büyümüş ve kızı içine çekmiş.
Sonra gökten üç elma düşmüş biri bu masalı okuyanın başına, biri görünmezliğin tadını çıkaranlara biri de arkadaşsız yapamayanlara… Siz siz olun zevklerin geçici gerçek dostlukların ise kalıcı olduğunu asla unutmayın.