O günü, onun yüzünü ilk kez gördüğüm günü, şu ana kadar bile hatırlıyorum. Bir Salı sabahıydı. Ben 16 yaşındaydım ve saat 7 de uyanıp okula gitmeye hazırlanmıştım. Yataktan çıktıktan sonra, çekmeceme doğru yürürken, camımdan birisinin bana baktığını hissettim. Ama geri dönüp camdan dışarı baktığımda, kimsecikler yoktu. Üstünde çok durmadan çekmeceme gidip kıyafetimi giydim ve yemeğimi yiyip yola çıktım.
Nedense okulda o hissi düşünmeyi bırakamadım. Sanki zihnim bilerek boş geçmemi izin vermiyormuş gibiydi. Bu şekilde okuldaki günümü geçirdim. O akşam, değişik bir rüya gördüm. Rüyada, baktığım her insanın yüzü bulanıktı ama nedense benden kaçan bir insan vardı. Onun peşine düşmeye karar verdim ve saatlerce kovaladıktan sonra onu yakaladım. Onu tam döndürürken birden uyandım.
Aradan bir ay geçti ve artık bu olayı unutmaya başladım ama yine de aklımın bir köşesine takılmıştı. Yılın soluna geldiğimizde, edebiyat hocam benden bir yıl sonu konuşması yapmamı istemişti. Söyleyeceğim şeyler bir kâğıda yazmış hazır bir şekilde sahneye giden merdivenleri tırmandım. Konuşmamı yapmak için alkışlar eşliğinde kürsüye çıktım. Tam konuşmaya başlayacaktım ki kalabalığın arasında onu gördüm. O sabah bana bakan yüzü gördüm. Yüzünü tam göremesem de onun olduğun anlamıştım. Ne yapacağımı şaşırıp notlarımı okumaya karar verdim ama ona geri baktığıma ortadan kaybolmuştu.
Bu gizemli adamın kim olduğunu öğrenmeği çok istiyordum. Bir yandan çok tanıdık diğer yandan ise hiç tanımadığım birisine benziyordu. O günden beri her saniye etrafa bakıyordum belki onu bulurum diye. Kafamda binlerce soru vardı. Bu adam kim? Beni niye takip ediyor? Aynı zamanda tanıdık ve tanımadık birisi nasıl olabilir?
Günler geçti ve artık bu durumdan sıkılmaya başlıyordum. Hiçbir sorunun cevabını bulamamıştım. “Acaba sadece hayal mi ediyorum?” diye düşünmeye başladım. Hiç onu bir daha görebilecek miydim? Bu sorunu cevabı bana gelmesi aylar sürdü. Yine sıradan bir gündü. Tek başıma filim izlerken, bir oyuncunun yüzü, onunla aynı olduğunu fark ettim. Hemen kumandayı alıp filmi durdurdum. Filmi geriye çektim ve yine oynattırdım. Aynı sahneye geldiğimde durdurdum ama kimse yoktu. Artık kafayı yediğime inanmayı başladım. Sonuçta bunun olma ihtimali yoktu.
Aradan yıllar geçti. Artık üniversiteye başlamıştım ve bir marketten süt almaya gitmiştim. Eve geri yürürken arkamdan birisi bana çarptı. “Hey, nereye gittiğine dikkat et!” diye bağırdım ama bana çarpan adam bir şey demeden bana baktı. Yine aynı yüzdü. Bu sefer onu kaybetmeyecektim. Onun peşinden koşmaya başladım. Birden köşedeki binaya girdi ve bende aynı şeyi yaptım. İkimizde merdivenlerden yukarı çıkmaya başladık ve sonunda çatı katına vardık. Ama ben çatı katına çıktığımı fark etmemiştim. Aklımdaki tek şey bu gizemli adamın kim olduğunu bulmaktı. Binanın ucunda durdu ve derin nefesler alarak ona doğru yürüdüm. Tam onun omzuna dokunurken ortadan kayboldu. Bende binanın ucuna kadar yürüdüğümü fark ettim.
Kendimi durdurmayı denedim ama düşmeye başladım. Tam yere çarpacakken birdenbire uyandım. Kendimi bir hastanede buldum ve etrafımda bir sürü makine vardı. Kapıdan bir doktor girdi. Benim uyandığımı inanamamıştı. Sonra bana bir aydır komada olduğumu anlattı ve babamı aramaya gitti. Bir saat sonra babam geldi. Babamın yüzüne baktım ve rüyamda gördüğüm o gizemli yüz olduğunu fark ettim. Nasıl unutabilirdim ki? Tabii ki bu babamın yüzüydü.