Bir bahar sabahıydı, klasik bir okul gününde yaptığım gibi uyandığımda yatağımda uzanmaya devam etmiştim. Kalkıp hazırlanmaya geçtiğimde hala uykuluydum ve ayılmak da istemiyordum. Rüyalar diyarından çıkıp bu gerçekliğe gelmek pek de hazmettiğim bir şey değildi fakat yine de ne yapabilirdim ki. Yüzümü yıkadığımda tam anlamıyla ayılmıştım, kahvaltı etmek üzere mutfağa yöneldim. Babam hala kahvaltı etmekteydi, annem ise çoktan işe gitmek üzere yola koyulmuştu. Okula gecikmemek için ben de babama katılıp bir an önce kahvaltı etmeye koyuldum.
Okula gitmek üzere son hazırlıklarımı da tamamlayıp babamı beklemeye başladım. Babamın gelmesi daha sürecekmiş gibi göründüğünden paltomu askılıktan aldım ve arabaya yöneldim. Hava çok güzeldi, hafif esintiler eşliğinde yağmur kokusu her yeri kaplamıştı. Güneş bulutsuz gökyüzünden tüm şehri selamlarken ve havada bu yağmur kokusu bulunurken bu kadar huzur verici bir sabahı bir şeyin bozması neredeyse mümkün değildi. Ben tüm bunları düşünürken babam sonunda gelmişti, beni arabaya bindirdi ve okula doğru olan kısa yolculuğumuz başladı.
Yolda ilerlemeye devam ederken paltomu inceliyordum ben de. Son doğum günümde hediye olarak alınan bu paltoyu ilk kez giyme dolayısıyla da inceleme fırsatı bulmuştum. Bu inceleme esnasında paltomun bir iç cebi olduğunu öğrendim. Elimi cebime attım ve bir kâğıt buldum. Kâğıdın üzerinde bir adres yazıyordu. Başta ne olduğuna tam anlam verememiş olsam da babamın yardımı ile bu adresin nereye ait olduğunu bulduk. Tüm bunlar yol üzerinde olduğundan ve sürücü yol dışında bir şey ile ilgilendiğinden kendimi çok da güvende hissedemiyordum ama sonunda bu babamdı, nasıl sürdüğünü bilirdim.
Okul çıkışında bizi bıraksın diye babamdan söz aldım. Gün içerisinde artacak olan merakımı ve heyecanımı nasıl zapt edeceğimi bilmeden derslerime girmek üzere arabadan indim ve okula girdim. Sıkıcı uzun 9 saatin sonunda okul bitmişti, eve dönmek üzere herkes okuldan ayrılmaya başlamıştı. Ben gözlerim ile babamın arabasını ararken heyecandan ellerim titriyor bacaklarım tutmuyordu. Aracı gördüm ve koşarak bindim. Babam benim de hazır olduğuma emin olunca harekete geçti.
Biraz şehir merkezinde bir yere götürdü bizi not, tam anlam verememiştim bu duruma çünkü ne çıkabilirdi ki bu kadar işlek bir yerden. Adrese göre yol kenarındaki bir marangoza girmemiz gerekiyordu, babam öyle de yaptı. Kağıdı aldı ve marangoza gösterdi, marangoz ise şaşırtıcı bir şekilde gülmeye başladı ve babama bir kağıt daha verdi. Kağıdı alınca babamın yüzü düştü biraz, bana döndü ve bu kağıtta da bir konum yazdığını söyledi. İşin olumsuz yanı ise bu sefer konum şehrin sınırındaydı.
Tekrardan yola koyulduk, belirtilen konuma vardık. Burada küçük bir kulübe vardı, kulübe dışında ise başka hiçbir şey yoktu. Issız bir ortamdı. Arabadan indik ve yavaşça kulübeye yaklaştık. Babam kapıyı tıklatmadan kulübeye girdi ve içeride annem elinde küçük bir sürpriz ile duruyordu: Yavru bir köpek. Tüm bunlar, kağıtlar ve adresler, aslında annemin sahiplendiğimiz yavru bir köpeği bana ve babama göstermek için ayarladığı bir oyunmuş.