Olanları en yakın arkadaşım Uras’a anlatmak için sabırsızlanıyordum. Sihirli bir taş bulduğumu duyunca şok olacaktı. Hele yaptığı şeylerden bahsettiğimde baygınlık bile geçirebilirdi. Onu evime çağırdığım andan itibaren ona anlatacağım şeylerin tekrar tekrar provasını yaptım. Hiçbir detayı es geçmek istemiyordum. Anlatacaklarımın her kelimesini teker teker ezberledim. Ben kaçıncı olduğunu bilmediğim provamı yaparken odamın kapısı çaldı. Heyecanla kapıya koştum ve kapının önünde kafasında bir sürü soru olduğu bakışlarından belli olan Uras’ı tek hamlede içeri çektim. Uras, onu bu şekilde heyecanlı ve acil çağırdığım için şaşırmıştı ve ne olduğunu merak ediyordu. Yatağımın üstüne oturduk ve anlatmaya başladım
“ Bu sabah saat 9’da her zaman olduğu gibi günlük yürüyüşümü yapıyordum. Yürüyüş yolunun kenarındaki her bir çiçeğin cinsini söylüyor bir yandan da son ses en sevdiğim şarkıyı dinliyordum. Gayet normal bir gündü. Bir anda ayağım takıldı ve yere düştüm. Toparlanıp yerden kalkmaya hazırlanırken sağımdaki güllerin altında parlayan bir şey gördüm. Parıltısı gözlerimi kamaştırıyordu. Dizimin acısına aldırış etmeden doğruldum ve güllerin olduğu tarafa yöneldim. Elimi güllerin altına uzatıp parıldayan şeyi aldım. Bu sıradan bir taştı fakat yüzeyi pürüzsüzdü ve cilalanmış gibi gözüküyordu. Taşı dikkatle incelemeye başladım. Tam bu anda başıma şiddetli bir ağrı saplandı. Başım dönmeye başladı. Ve birden etrafımdaki her şey değişmeye başladı” “ ne demek değişmeye başladı? Ne oldu? Değişti derken neyi kastediyorsun?” “ Biraz sabret! Anlatıyorum işte. Etrafımdaki şeyler değişmeye başladı. Düzgün bir şekle bürününce neler olduğunu anladım. Başka bir boyuta geçmiştim. Bir ormandaydım. Etrafımda bir sürü ağaç vardı ve biraz ileride bir nehir akıyordu. Garip bir çığlık duyana kadar başka bir boyutta olduğumun farkında bile değildim. Bu çığlığın bir insandan gelmediği kesindi. Çığlığın kaynağını bulmak için etrafıma bakındığımda üstümden devasa bir yaratık uçarak geçti. Kuşa benziyordu ama neredeyse 50 kat daha büyüktü. İri masmavi bir gagası ve baş kısmından kuyruğunun bitimine kadar çok sayıda, uzun ve epeyce keskin olduğunu tahmin ettiğim dikenler vardı. Normal bir kuştan farklı olarak kanatları vücudunun iki yanında değil altında karın bölgesinin üzerindeydi. Bir pervane gibi dönerek yaratığın uçmasını sağlıyordu. Ben onu büyülenmiş bir şekilde izlerken bacağımda bir şey hissettim. Aşağı doğru baktım ve gördüklerim karşısında hayrete düştüm. bir grup böcek bacağımdan yukarı tırmanıyordu ama bunlar sıradan böcekler değildi. Tarif etmem çok güç. Hepsi birbirinden farklıydı. Bir tanesinin neredeyse vücudunun 3 katı kadar büyük bir boynuzu başka birinin gövdesinin her tarafını saran altın sarısı kürkümsü tüyleri vardı. Birinin vücudu antenlerle kaplıydı, başkasının ise yalnız tek bir ayağı vardı ve zıplayarak ilerliyordu. Bunlar sadece hatırladıklarım. Yüzden aşkın eşi benzeri olmayan o böcekler gerçekten inanılmazdı. Ben tam onları incelemeye dalmışken o kulak tırmalayan çığlığı tekrar duydum. Bu sefer çok yakından geliyordu. Hemen arkamdan! Hızlıca arkamı döndüm. Garip yaratık benim buraya ait olmadığımı anlamıştı ve benim burada olmamdan pek hoşnut değil gibiydi. Hiç kıpırdamamaya karar verdim. Yaratık yavaşta bana yaklaşmaya başladı. kaçmak istiyordum ama o aman yaratığın beni kesinlikle yakalayıp öldüreceğinden emindim. O yüzden sakin kalmaya ve hiçbir şey yapmamaya çalıştım. Yaratık iyice yaklaştı. O kadar buyuk burun delikleri vardı ve o kadar derin nefes alıyordu ki verdiği nefes şiddetli bir rüzgarmışcasına saçlarımı uçuruyor ve sabit durmamı zorlaştırıyordu. Ne yapacağımı bilemedim. Panik olmuştum. Sonra birden ‘buraya beni taş getirdi, o zaman geri de götürebilir’ diye düşündüm. Ellerimi yavaşça cebime götürdüm ve taşı çıkardım. Ben hareketlenmeye başlayınca yaratık da daha hızlı hareket etmeye ve bana çok daha yaklaşmaya başladı. yaşı iki elimle sıkıca tuttum ve beni geri götürmesi için yalvardım. İşe yaramıyordu. Yaratık bana o kadar yaklaşmıştı ki gagasının ucundaki uzun tüyleri yüzümde hissediyordum.pes etmiştim. Gözlerimi kapattım ve çok acı çekmemeyi umdum. Birkaç dakika boyunca hiçbir şey olmadı. Ne yaratığın bir hareketini hissettim de de sesini duydum. Gözümü açtığımda evdeydim ve tam burada oturuyordum. Ardından hemen seni aradım” “ İnanamıyorum. Bunun nasıl mümkün olabilir?” “bilemiyorum, oldu işte” dedim ve bir peçete alıp elimi cebime soktum. Taşı peçeteyle tutup Uras’a ya gösterdim. “bu bir mucize” dedim. “gerçekten inanılmaz. Şuna bir bakayım” dedi ve taşa uzandı. “hayır! Sakın ona dokunma” dedim fakat artık çok geçti Uras taşa dokunmuştu ve birden az önce bahsettiğim yere döndük.
Garip yaratık burnumuzun ucunda duruyordu. Hızlı hareketlerle ağzını açtı. Bizi yiyecek diye düşündüm ve ellerimle gözlerimi sıkıca kapattım. O anda yaratık konuşmaya başladı “ Canım bugünkü ilaçlarını almadın mı?” gözlerimi açtım.canavar benimle konuşuyordu. Yavaş yavaş canavarın suratı yaşlı bir kadına dönüşmeye başladı. etrafıma bakındığımda annem ben ve bir kadın geniş bir odada oturuyorduk. Arkadaşım Uras ortada yoktu. Ben neler olduğunu çözmeye çalışırken kadın tekrar sordu” Bugün ilaçlarını aldın mı almadın mı?” olayın etkisinden çıkıp neler olduğunun farkına varmaya başladım. “hayır almadım” Kadın bir kağıda bir şeyler yazıp anneme verdi ve şunları söyledi “ ilaçları düzenli almak şizofreni hastalığının ilerleyişini durdurmak için çok önemlidir. Bunlar yeni ilaçlar. Bunları alın ve eski ilaçları kullanmaya da devam edin. İlaçları düzenli bir şekilde aldığından emin olun.Geçmiş olsun”