Okul gününün sonunda çıkış zili çaldı. Okulumuzun bahçesine doğru sınıftan aşağıya arkadaşlarımla indim. Beni okuldan almaya babam gelmişti. Bana bir sürprizi olduğunu söyledi. “Nedir?” diye merakla sordum. “Olmaz, söylemem.” dedi. Çok merak ettim ama babam sabretmem gerektiğini söyledi. Çok heyecanlandım. Acaba bana çok seveceğim yeni bir şey mi almıştı?
Merakla babamla arabamıza doğru yürümeye başladık. Beyaz renkli arabamızı gözlerimle ararken babam yine eski bir araba almıştı. Arabanın rengi siyahtı. Babamla arabaya bindim ama bu sürprizden dolayı moralim bozulmuştu. Babama keyfi kaçmasın diye bir şey demedim. Bence bu arabayı almamalıydı. Babamın arabayı çalıştırmasıyla arabanın egzozundan güm diye bir ses çıktı. Ödüm koptu. Beraber gülmeye başladık. Bu sırada tesadüfen arabanın torpido gözü açıldı. Tam kapatıyordum ki torpido gözünde eski ciltli bir kitap dikkatimi çekti.
Babama, “Bu kitap nedir dedim?”
Babam da, “Ne kitabı dedi?”
Anladım ki henüz keşfetmemişti. Elime aldım. Sayfalarını karıştırmaya başladım. Eve döndük. Babama kitabı eve götürmek istediğimi söyledim. İzin verdi. Evde kitabı okumaya başladım. O kadar eski bir kitaptı ki bazı kelimeleri anlamakta güçlük çektim. Yine de okumaya devam ettim. Çünkü çok macera dolu bir hikâyeyi anlatıyordu. Bir, iki saat sonra kitabın yarısına gelmiştim. 120. sayfasına geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir cep telefon numarası gördüm. Numaranın kime ait olduğunu merak ettim. Sonra düşündüm. Bu kitabın eski sahibinin yazdığı notu kitapla birlikte arabada unutmuş olduğunu düşündüm. Kitabı okumam bitince babamla birlikte çıkan numarayı aradık. Aradığınız numara artık kullanılmamaktadır, diye anons duyduk. Kitap gibi telefon numarası da artık kullanılmıyordu.