Sabahın erken saatinde kalkmıştım yataktan. Bana her seferinde hayatı sorgulatan tabloya bakarak kahvaltımı etmiş, çalıştığım yere doğru yola koyulmak için evden çıkmıştım. Meteoroloji havanın güneşli olacağını söylediğinden üstüme ne kalın bir şey giymiştim ne de yanıma bir şemsiye almıştım. Taksi çağırmak için yolun karşısına geçmiştim ki aniden sağanak yağmur başlamış, üzerimi tamamen ıslatmıştı. Kurulanmak ve üzerime yeni bir şeyler giymek için eve geri dönmek zorunda kalmıştım. Bu sefer yağmur yağdığını bildiğimden evden çıkmadan önce gardırobumu açmış ve üzerime giyebilmek için kalın bir mont tarzında bir şey aramıştım. Arkalarda kalmış siyah uzun bir kaban ile karşılaşmıştım. En son ne zaman giydiğimi hatırlamasam bile iyi durumdaydı. İşe de geç kaldığımdan üstüme geçirip evden çıkmıştım.
Ofise vardığımda müdürüme açıklamayı yapmıştım fakat her zamanki gibi yetinememiştim. Öğle molası geldiğinde ofisten birkaç kişi beni yemeğe davet etmişti. Benim de yapacak başka işim olmadığından kabul etmiştim. Ofisten çıkmadan önce yağmurun devam edip etmediğine merak ettiğimden camdan dışarı bakmıştım, fakat yağmur henüz dinmemişti. Askılıkta asılı olan kabanımı hızla çekmiştim, o çekişe rağmen cebinden düşen kağıdı fark etmiştim. Kağıdı alıp ne olduğuna bakmıştım, üzerinde siyah bir çemberi iki defa kesen yay tarzında bir sembol vardı. Ne olduğunu anlayamamış tekrardan cebime atmıştım. Kafeye gelip yemeğimizi yedikten sonra biraz daha vaktimiz vardı. Cebimden kağıdı çıkarıp sırayla diğerlerine göstermiştim, kimse sembolün ne anlama geldiğini bilmiyordu. İnternette bile aramayı denemiştik lakin hiçbir sonuç bulamamıştık. Mesai saatinin yaklaştığını fark edince tekrar kağıdı cebime atmıştım ve topluca ofise geri dönmüştük. İş bitiminde eve yürümeye karar vermiştim, hem bu sayede belki kağıdın ne olduğunu hatırlayabilirdim. Eve doğru yürürken yolun karşısından ani bir ses gelmişti. Ne olduğuna bakmak için kafamı oraya çevirmekle gözümün kararması bir olmuştu.
Uyandığımda başımın arka kısmında büyük bir ağrı hissediyordum. Zor bela ayağa kalkıp toparlanabilmiştim. İlk iş olarak cüzdanımı kontrol etmek için elime cebime atmıştım. Cüzdanımın yanında bir kağıt daha bulmuştum. Üzerinde bir adres yazıyordu; “Rivers Caddesi No : 8”. Neresi olduğunu bilmiyordum. Daha önce hiç gitmemiştim veya gittiysem de hafızam hatırlamama izin vermiyordu. Yapabileceğim tek şeyin oraya gitmek olduğunu düşünüp bir taksi çağırmıştım. Bulunduğum konumdan oraya varmam uzun sürmüştü. Adres şehrin ucunda ıssız bir depoyu tarif ediyordu. Yavaş bir şekilde depoya yaklaşıp sürgülü kapıyı açmıştım. İçeride ışık açık bir şekilde 8-10 maskeli kişi sanki beni bekliyor gibi duruyorlardı. Tedirgin olmuştum, ne olacağını veya ne yapacağımı bilmiyordum. Tedirgin adımlarla içeriye girmiştim. İçeri girmemle arkamdan kapının kapanması bir olmuştu. Kapıya bakmak için arkamı döndüğümde ise ışıklar kapanmış ve kafama çuval geçirilmişti. Çok uzun olmayan bir bekleyişin ardından önce kafamdaki çuval çıkarılmış ardından da ışıklar açılmıştı. Karşımdakiler ofis arkadaşlarımdan başkaları değillerdi. Bugünün doğum günüm olduğunu unutmamış ve benim de asla unutamayacağım bir şey yapmaya karar vermişlerdi anlaşılan. Geçen hafta evime gelip televizyona meteorolojiyi yanlış takip edeyim diye bir program kurmuşlardı ve özellikle o kabanı giyeyim diye daha belirgin yapmışlardı.