Normal bir gündü okuldan eve dönüyordum. Her zamanki gibi aynı yol, değişken hava koşulları… Kısacası hayatım normaldi ta ki o güne dek. Her zamanki gibi sabah normal bir şekilde uyandım. İçimde bir his vardı daha önceden hissetmediğim bir his ama bunun neden kaynaklandığını bilmiyordum. Okulum vardı ondan dolayı çantamı hazırlayıp, kahvaltı edip, yola koyuldum. Hava çok soğuktu ancak daha mevsimlerden sonbahardı. Kışın ne kadar soğuk geçeceğini sonbaharın soğukluğundan tahmin edebiliyordunuz. Normalde yaşadığım yerde bu kadar rüzgar esmezdi. İçimden “Herhalde, Küresel Isınmadandır” deyip gülerek geçtim. Yanımdan hızla bir adam geçip gitti. Soğuktan burnum akmıştı burnumu silmek için cebimdeki peçeteye uzandım. Cebimde “Hemen beni ara!” yazan bir kâğıt parçası buldum. Buruşan kâğıtta sonrakamı silinmiş bir de numara yazıyordu.Bu kağıdı ben yazmamıştım. Kimin işi olabilirdi. Bu sırrı çözmeye ant içtim.
Son hanesi silik olduğundan teker teker rakamları denedim. Rakamlardan 9 tanesini aramayı denediğimde, telefon direk kapandı. Ama bir tane numarada, doğru numarayı buldum. Numarayı aradım.Telefonu kimse açmadı. Tekrar tekrar denedim, maalesef sonuç yine aynıydı, kimse telefonu açmıyordu! Tam vazgeçmişken, içimdeki his son bir kez aramamı istiyordu ben de aradım. Çaldı çaldı… Tam telefonu kapatacakken birisi açtı. Bana bir adres söyledi ve oraya gelmem gerektiğini söyledi. Önce düşündüm, “Gitmeli miyim?”. Uzunca düşündüm, telefonda konuştuğum, hayatımda bir kere bile görmediğim bir adamın çağırdığı yere gitmeli miydim? Biraz düşündükten sonra gitmemeye karar verdim. Okuluma gittim ve eve geri döndüm. Okulda gitmediğim için düşünceler tarafından sarılmıştım. En sonunda düşüncelerime yenilip gitmeye karar verdim.
Çantamı her şeyimi hazırladım ve yola yokuldum. Arkamda bir not bıraktım ki eğer bana bir şey olursa yardıma gelebilsinler diye. Adamın telefonda bahsettiği yeri hayal meyal hatırlıyordum. Adresi hatırlamak için olabildiğince düşündüm. Düşündüm, düşündüm… Sonunda hatırladım ve o adresi cep telefonumdaki uygulamadan arattım. Adamın bahsettiği konumu buldum. Şu anda bulunduğum yerden yaklaşık olarak 5 kilometre ötedeydi gitmem gereken yer. 5 kilometre yürüyüş için çok uzaktı ama ben bu notun arkasındaki gizemi çözmek için her şeyimi ortaya koyuyordum. Bundan dolayı 5 kilometre yürümek benim için bir sıkıntı değildi. İlk 3 kilometreyi koşarak gittim. Daha sonrasında biraz mola verip kalan 2 kilometreyi de yürüyerek gittim. Kendimi bir kafenin önünde buldum.
Kafenin camlarının içinden bakmayı denesem de nafile, bir örtüyle kapatılmıştı camlar. Tek seçenek ise kapıdan girip içerde ne olduğuna bakmaktı. Cesaretimi toplayıp, kapıyı açtım. İçerisi kapkaranlıktı. İçeriye bağırdım “Kimse var mı?”. Kafenin içerisinde hiçbir eşya yoktu ki sesim içeride yankılandı. İçeriye bir adım attım, atar atmaz ışıklar yandı. Tüm arkadaşlarım içeriden hep bir ağızdan ” İyi ki doğdun!” diye bağırdı. Ben tamamen doğum günüm olduğunu unutmuştum. Çok duygulanmıştım. Dışarıdan içeriye de yanımdan koşup geçen o adam girdi. O da bana “İyi ki doğdun.” dedi. Bu adamın kim olduğunu anlayamadım ta ki şapkasını çıkarana dek. Bu gizemli adam babamdı. Bu sürpriz partiyi bana babam hazırlamıştı!