Evde otururken aklıma bir fikir geldi! Aslında hiç resim çizmeyi sevmezdim ama sanki bir şey beni resim çizmeye itiyordu. İçimden öyle bir resim çizmek geliyordu ki kendimi durduramıyordum. Ve elime kağıt alıp hemen masama oturdum. Önce elime yeşil kalemi aldım ve bir şeyler karalamaya başladım. Ama aklıma hiç bir obje ya da fikir gelmiyordu. Kendime soruyordum “Neden resim çiziyorum ki?” Yaklaşık bir saat sonunda kağıdımı kaldırdığımda bir fotoğrafı andırdığını fark ettim. Yüzüm sapsarı olmuştu bir olay vardı bir şeyler ters gidiyordu, farkındayım. Çünkü ben resim çizemez hatta boyama bile yapamazdım.
Resmimi anneme anlatmaya giderken bayıldığımı hatırlıyorum. Bayıldığımda çok farklı şeyler görüyordum deniz benimle konuşuyordu. Önce “Merhaba” dedi. Ve benim ona sadece bir soru sormam gerektiğini söyledi. Ben de istemsizce ona şu soruları sordum “Başıma bunların geleceğini bilseydim, ıssız bir adaya düştüğümüzde yanınıza alacağımız üç şey ne olurdu? Diye sorulduğunda uzun düşünürdüm. Nerden bilebilirdim ki? ” aynen bu kelimeleri kullanmıştım ama sanki deniz beni bu kelimelere zorlamış gibiydi. Sonra uyandım. Uyandığımda ilk annemin yüzünü gördüm. Annem ‘ İyi misin?’ gibi bir kaç kelime söyleniyordu. Ama ben anlamıyordum ses bana bulanık ve boğuk geliyordu. Ve sonra ayağa kalktım ve yatağıma yattım. Annemden bana çizdiğim resmi vermesini istedim. Resmime bakıyordum ama bir değişiklik vardı resimde kendimi fark ettim… Korkarak gözlerimi kapattım ve bir adaya düştüğümü bu adanın adı Yonca Adası olduğunu gördüm. Ve adadan yine sesler geliyordu. Deniz benimle yine konuşuyordu ve benden on dakika içerisinde üç tane sevdiğim şey seçmemi istedi. Çok düşündüm ve ben de sınırsız su, kıyafet ve yemek istedim. Çünkü biliyordum kötü şeyler olacağını. Ve deniz bana görevlerimin olduğunu söyledi. Adada üç tane anahtarın saklı olduğunu anahtarların kapılarının olduğunun ve bu kapıların sadece bir tanesinin geri evine açıldığını söyledi. İçimde birazcık da olsa bir umut yükseldi. Ve adanın ortalarına doğru yürümeye başladım farklı bir şekilde ada çok aydınlıktı. Ve başladım anahtarları aramaya başladım. Ada çok karışıktı hiç bir yere gidemiyordum, korkuyordum. Ellerimi cebime attığımda elime bir kağıt parçası geldi. Elimi yine endişeyle cebimden çıkarttığımda çizdiğim resmi gördüm. Ve çizdiğim resim adanın kuş bakışı hatlarını gösteriyordu. Çizdiğim adada bazı çarpı işaretleri vardı. Anladım ki o çarpıların olduğu yerlerde anahtarlar vardı. Ve resmi adayla eşleştirerek anahtarları aramaya başladım. Ve bir anahtarın yerini saatler sonra bulabildim ve meğerse anahtar oturduğum büyük siyah kayanın altındaymış. Taşı kaldırır kaldırmaz içinden milyonlarca böcek çıktı. Anahtara baktığımda ise anahtar solucanlarla kaplanmıştı ve anahtara dokunamıyordum. İmkansızdı, böcekler en sevmediğim canlılardı bunu yapamazdım. Ve aklıma su geldi. Belki de üstlerine su dökersem böcekler dağılırdı. Ama hiç beklediğim gibi olmadı. Daha çok toplandılar. Ve aklıma yemek vermek geldi. Bazı etobur böcekler dağıldı ama çoğunluğu ordaydı. Son çarem onları öldürmekti. Hiç istemesem de başka çarem yoktu. Taşı tuttum ve tüm gücümle taşı yere vurdum. Biraz bekledim ve taşı yeniden kaldırdım. Evet, tüm böcekler ölmüştü ama anahtar kırılmıştı. Çok büyük hayal kırıklığına uğradım ve diğer anahtarları aramaya başladım. İki günün ardından anahtarı buldum ama ağacın en tepesine asılıydı. Ve ağaca tırmanmaya başladım. Her yerim çiziliyordu. Ama ben o kadar çok hırs yapmıştım ki pes etmiyordum. Ve en sonunda ağaçtan yere atladım. İndiğimde her yerim paramparçaydı ve anahtar elime geçer geçmez üç kapı açıldı karşıma. Ve hepsini tek tek denedim ve aralarında sadece ikinci kapı açıldı. O kadar mutlu olmuştum ki. İçim garip duygular içerisindeydi. Kapı kilidini açınca…UYANDIM. Meğerse bunların hepsi birer rüyaymış.