Gişe Yapan Filmler

Bu ay en çok ses getiren iki film vardı. Biri hayat hikayesine hâkim olmadığım Bergen’in biyografik filmi diğeri ise oyuncularına ve ana hikâyeye hatta evrenine ilgi duyduğum Batman filmi. İki filmde aynı hafta vizyona girdi. O zaman ilk Bergen filmi hakkında konuşalım.

Film teknik olarak çok iyi çekilmiş fakat hikâyede boşluklar vardı. Anlatımı oturmamış bir film. Sadece acıların kadını olmasına odaklamışmış, kariyer hayatı çok kısa sürede anlatılıp geçiyor. Psikolojik olarak da babası ile olan ilişkisi gösterilmiş. Ben tüm hayatı için babasını suçladım.

Size çıkan tüm yolların çıkmaz sokak olduğu bir hayat hayal edin. Bir kişi yüzünden bir hayatın alt üst olduğunu gördüğünüzde dehşete düşersiniz. Hatta arada Bergen’de çok sinirleneceksiniz. Konu olarak dağınık görünüyor ama vermek istediği mesajda başarılı buldum. Üzülerek söylemeliyim ki her gün Bergenlerle karşılaşıyoruz ama bir altyazıyla geçip gidiyor… Yakın zamanda insan pisliği de kadınlarımızın da her şeye inanıp güvenmesi de bitmeyecek.

Ayriyeten Erdal Beşikçioğlu’ nun oynadığı karakterin yeterince anlatılmadığı, boş olduğu gibi birkaç eleştiri gördüm. Ama bir insanın yüzüne kezzap atan sonra da öldüren ve gerçekte de var olan birini, onu böyle olmaya iten sebepleri gösterip yaptıklarına kılıf uydurma gibi bir büyük bir hata yapmamaları da çok yerinde olmuş.  Çünkü gerçek hayatta da hiçbir değeri ve takıntısından başka amacı olmayan yüzeysel bir canavarın; derin ve dolu bir karakter olarak değil ancak böyle tek boyutlu boş bir tip olarak gösterilmesi gerekirdi. Bence Erdal Beşikçioğlu da çok iyi canlandırmış.

 

Batman gerçekte var olsa nasıl olurdu sorusunun cevabını veren film. İnsani sınırları ve çatışmaları çok güzel işlenmiş. Farklı bir yaklaşım olması açısından güzel. Fakat Dark Knight çıtayı öyle bir yere koydu ki, yanına ne koysanız sırıtıyor.

Filmde Gotham’ ın o iğrenç havası, asla işlerin bir tık bile iyiye gitmiyor oluşu çok güzel yansıtılmış. Bas baya ilk defa Gotham olarak düzgün bir şekilde bu şehri görmüş olduk. Oyunculuklar tam anlamıyla mükemmeldi. Zoe cat woman’a cuk oturmuş. Hiçbir zaman cat woman’ı seven bir seyirci olmadım ama bu kadın bariz şekilde benim çizgi romanda okuduğum o kadının havasını verdi ekranda. Gordon ve Batman ilişkisi gayet güzel ekrana getirilmiş. Riddler’ın kendini buldurmak için bariz ama düşünmen gereken bilmeceleri çok iyiydi. Bambaşka bir hava katmış. Joker dışında güçlü bir düşman daha olsa aslında güzel olabilir.  Penguen hakkında bir şey söylemek istemiyorum. Lisan değişikliği fikri baya mantıklıydı. Robert Pattinson çocukluğumda okuduğum, animasyonlarda izlediğim o karakteri kanlı canlı ekrana getirmiş gibi hissettim. Benim için tek karakter dışı görünen şey Falcone’a gidip ona soru sormasıydı. Bu zamana kadar izlediğimiz tüm Batman filmlerinden farklı açıkçası. Hep Batman’in geçmişi hakkında bir şeyler öğrenirken bu sefer geçmişi sayesinde Batman oluşunu izledik. Bu cümleyi anlar mısınız bilmem ama filmden çıktığımdan beri aynı şeyi söylüyorum. Filmin tek sıkıntısı 2. defa izlenecek tempoya sahip olmaması. Dediğim gibi benim için en iyi Batman filmi diyemem ama gayet de başarılı bir filmdi

(Visited 13 times, 1 visits today)