Takvimler 8 Mart 1857’yi gösteriyordu. New York’ta tekstil işçisi kadınlar 16 saatlik çalışma süreleri, düşük ücret ve insanlık dışı çalışma koşulları sebebiyle greve çıktı. Bu grev, ABD’deki işçi mücadelesinin önemli eylemlerinden biri oldu. Kadınların ayaklanmasıyla büyük bir işçi dayanışması doğdu. Bu dayanışma toplumda kadınların yerini bir kez daha hafızalara kazımış olsa da bir yangın sonucu hayatını kaybeden yüzlerce kadının ruhunu ve haksızlığa karşı verdikleri dirençleri, güçlerini halen taşıyor olan kadınların başardıkları veyahut elde ettikleri gerçekler ne güzeldir ki bu hikayenin sonunun belki de tek mutlu edebilecek yanıdır. Gelin o bahsettiğim ruhu halen içten içe yaşamakta olan bir kadın bilim insanının yaşadıklarına kulak verelim. Betül Kaçar’ın hikayesine…
Hayata gözlerini İstanbul’da açtı. Çocukluğunu Giresun Bulancak’ta geçirdi çünkü ailesi oralıydı. Okumaya ve öğrenmeye olan merakı çocuk yaştan itibaren onu hiç bırakmamıştı ve yaşıtlarına nazaran daha erken okula başladı ve başarılı bir öğrencilik hayatı geçirdi. Liseye başladığı esnada etraftaki diğer insanlara da örnek oluyordu çünkü ailesinde bu düzeyde eğitim almış tek kişi oydu. Lise eğitimini tamamladıktan sonra Giresun gibi küçük bir yerde eğitim hayatını sürdürmek istememiş ve aslında hiç istemediği bir bölüm olan Marmara Üniversitesi Kimya Bölümü’ne yerleşmiş. Kendisi bu durumu şu sözlerle dile getirmiş: ”Üniversitede Marmara Üniversitesi Kimya Bölümü’ne kabul aldım . Kimya bölümü okumak istemediğim bir bölümdü fakat bir şekilde denk geldi diyelim. Ama ne ile karşılaşırsam daha pozitif bir şekilde, hayatımda bunu nasıl bir fırsata dönüştürebilirim diye düşünerek yaşamaya çalışıyorum. Genelde yapım böyledir, o zamanlar da böyleydi. Her zaman durum en kötüsü olsa bile, bazı şeyleri kendiniz kontrol edebiliyorsunuz.”. Üniversitede öğrenim hayatını sürdürürken Türkiye’de uluslararası konferansların çok fazla olduğunu gördü. Konferanslarda gönüllü olarak çalışmaya başladı ve proteinlere, moleküllere aşık oldu. Bilim insanlarının bir odada bilim hakkında konuşması, günlerce kendilerini kapatıp bir hastalığı çözmeye çalışması ya da aslında hayatımızı ne kadar etkileyen o çok küçük olguları algılamaya çalışmaları kendisini çok etkiledi.19 yaşinda, halen Marmara Üniversitesi’nde öğrenci iken basvurduğu proje ile Amerikan Howard Hughes Tıp Enstitüsü (HHMI) tarafından ödüllendirilmesinden sonra Türkiye’de 20 yaşında üniversiteden mezun oldu ve tek
başına Amerika’ya göç etti. 20 yaşında hız kesmeden Parkinson ve Alzheimer üzerine doktora çalışmasına başladı. Doktora sonrası evrimsel biyoloji ve astrobiyoloji alanına geçiş yaparak kendi araştırma konusunu oluşturmuş, bu çalışması ile NASA Genc Araştırmacı ödülünü ve NASA Astrobiyoloji Enstitüsü ve NASA Egzobiyoloji araştırmacı ödüllerini almıştır. Bu durumu “O dönem evrim konusuna da biraz merak saldım, çok fazla tartışmalı bir konuydu. Ne oluyor, bunun mekanizması nedir diye çalışırken, astrobiyolojiyi ve NASA her ne kadar uzayı, diğer gezegenlerin oluşumunu ve diğer yıldız sistemlerini anlamaya çalışan bir kurum olsa da biyolojik çalışmalara da yatırım yaptığını öğrendim. Ve NASA’ya bir projeyle başvurdum, başvurum kabul aldı. Bu şekilde NASA Astrobiyoloji Enstitüsü’nde çalışmaya başladım.” diye anlattı. Ayrıca bu çalışması için NASA tarafından fon da sağlanmış. Yani Kaçar aynı zamanda NASA’nın burs verdiği il Türk kadın bilim insanıdır. Yaklaşık 4-5 sene NASA’da çalıştı, şu an Harvard Üniversitesi’nde öğretim görevlisidir. En son olarak da Arizona Üniversitesi’nden Astrobiyoloji Profesörlüğü teklifi aldı.
Çağlar boyunca genel hatlarıyla kadınların küçük görülmesi ve her şekilde önlerinin kesilmesine karşı çok çalışarak büyük başarılar elde eden Betül Kaçar halen 8 Mart ruhunu yüreğinde taşıyan milyonlarca kadından sadece biri. Yazıyı kalbinde o ateşi taşıyan veya taşımayan her kadının 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlayarak noktalıyorum.