Yeni şeyler keşfetmeyi ve yeni yerler bulmayı seven bir grup insan, uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda bu gezegeni keşfetti. Gezegeni keşfeden bu maceraperest grup, ona “Gezgin” adını verdi. Çünkü bu isim, gezegeni keşfeden gezgin insanlara bir övgü niteliğindeydi.
Gezginler, gezegene ayak bastıktan sonra onu uçtan uca keşfettiler. Dağlarını, ovalarını, gökyüzünü ve doğasını inceleyerek gezegenin sırlarını öğrenmeye çalıştılar. Bir süre burada kalarak gezegenin yaşam koşullarını test ettiler: Geceler nasıl geçiyor? Gündüzler var mı, varsa nasıl? Tüm bu soruların yanıtlarını bulduktan sonra, burada yaşamanın mümkün olduğunu anladılar ve bir yaşam düzeni kurmaya karar verdiler.
Bu gezegen, gerçekten çok ilginç bir yerdi. Şimdiye kadar görülmemiş hayvanlar, bitkiler, çiçekler ve ağaçlarla doluydu. Dünyadaki bitkilere benzeyen şeyler vardı ancak buradakiler çok farklı renklerde ve biçimlerdeydi. Gezegende yaşayan hayvanlar da eşsizdi: Zihinleriyle iletişim kurabiliyor, kelimeler yerine düşüncelerle anlaşabiliyorlardı. Dahası, gezegenin havası o kadar temizdi ki buraya ilk kez gelen insanlar, bunun ne kadar farklı ve huzur verici olduğunu hemen fark etti.
Gezginler, burada yaşamlarını sürdürmek için küçük, tek katlı yapılar inşa ettiler. Çevredeki bitki ve ağaçlardan yiyecekler elde etmeyi öğrendiler. Gezegenin sunduğu doğal zenginlikler, onların hayatta kalmasını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda büyük bir mutluluk kaynağı oldu.
Bu huzurlu yaşam, Gezginler tarafından diğer insanlara da anlatıldı. Gezegene uyum sağlayabilecek başka insanlar da buraya davet edildi. Zamanla, gezegenin yeni sakinleri bu yaşam tarzına alıştı ve hepsi giderek daha mutlu, daha huzurlu bir topluluk haline geldi.
İşte Gezgin Gezegeni’nin öyküsü böyle başladı. Bir keşif yolculuğu ile ortaya çıkan bu gezegen, uyum içinde yaşamanın ve mutluluğun gerçek bir örneği oldu.