Geçmişten günümüze kadar birçok yönetim gelip,geçmiştir.Her hükümet farklı bir ideoloji ve farklı anayasal kavramlarla gelmiştir.
Mutlak yönetim şeklinin tartışmalarının asıl kıvılcımı ”Fransız İhtilali(1789-1799)”dir. Bu olayın bu denlice yankı uyandırmasının sebebi o dönemdeki başka ülkelerdeki insanlar bu ihtilalin sonucunda emekçi sınıf diye adlandırdığımız halkın refah seviyesinin arttığını gözlemlemişlerdir.Bu yüzden de aslında dünyanın demokrasiye açılan kapısı olarak da adlandırabiliriz Fransız İhtilali’ni.
Olayların etkisi emekçi sınıfı etkilediği kadar Burjuva sınıfını da etkilemitir ama bu sandığınızın aksine iyi bir etki değil tam tersi tüm Burjuva sınıfını demokratik yönetime geçene kadar büyük bir korkuyla kaplamıştır. Bunun en güzel örneğini Charles Dickens’ın ”İki Şehrin Hikayesi” romanında da geçer. Kitabın asıl konusu devrimden sonra, Burjuva sınıfında bulunan bir doktorun masum olduğunu kanıtlama çabasıdır. Ama tabii ki bu sırada usta yazar bize o dönemde devrimin Burjuva sınıfına verdiği korkuyu da anlatmayı ihmal etmiyor.
Herkes,en düşük rütbeli Lord’dan Kral’a kadar bütün Burjuva giyotinden geçmiştir. Bu olaylar sonucu diğer ülkelerdeki baskıcı(Totaliter yönetimler) hak kesesinin ağzını biraz açmıştır. Ne var ki bu olay sadece ömürlerine 20 yıl katmaktan ileri gidememiştir.
Peki Avrupa’nın bizzat yaşadığı ve tüm dünyada yankı uyandıran ”Fransız Devrimi” nden sonra Avrupa dersini aldı mı? -Hayır, hayır efendim tam tersine halk bir süre sonra çok kolay manipüle olmaya başladı. Bu olayın kaynağı ise ”Ülke sınırlarının genişletirme arzusu”ndan başka bir şey değildir. Ve asıl üzücü olan durum ise halkın milliyetçilik kavramını ne kadar yanlış yorumladığıdır.
Bizde şöyle bir algı da vardır. Ne yazık ki günümüde kendi insanımız özellikle genç nüfusta var olan ”Avrupa hayranlığı”dır. Tarihten iki kişi hakkında bahsetmek isterim, milliyetçilik kavramı altında halk tarafından seçilen ve ardından ülkelerine karşı olan vazifelerini nasıl ifa ettiklerini… Benito Mussolini( Faşizmin fikir babası, 2. Dünya Savaşı’nda İtalya’yı yöneten Cumhuriyetçi Faşist Parti’nin kurucusu ve lideridir.) ülkesinin kalkınması için hiçbir korkunç olaydan çekinmemiş ve günümüzde Etiyopya diye adlandırdığımız Habeşistan’ı işgal edip yerli halka soykırım yapmıştır. Bunlardan nasibini alamamış olsa gerek 3 yıl sonra da ülkesini dünya tarihinin en kanlı çarpışmasına korkusuzca sokmuş ve 454.000 İtalyan’ın ölümünden sorumlu olmuştur.(Bu sayının yalnızca üç yüz bini askerdir.) Ama bilir misiniz bilmem ama ”İlahi Adalet” diye bir kavram vardır veya bu olayı ”Kelebek Etkisi”olarak da yorumlayabiliriz. Kelebek Etkisine göre;”Her yapılan olayın ileride büyük veya küçük sonuçları olacaktır.” diyebiliriz ki Mussolini bu olayın en güzel açıklamasıdır. Savaştan sonra bizzat halkı tarafından linç edilerek öldürülmüştür.
Diğer liderimiz ise Mustafa Kemal Atatürk(Türk Kurtuluş Savaşı’nın lideri, kendini hizmetine atadığı Osmanlı Devleti’ne mehsup albay. Ülkenin içindeki sorunlara bizzat tanık olmuş ve bu konulara çözüm aramıştır. 1.Dünya Savaşı sonucunda mağlup olan Osmanlı Devleti’ne dayatılan Sevres(Sevr) Antlaşmasını kabul etmemiş 5 yıl sonra soluğu Loazan Barış Antlaşması’nda almıştır. Ülkenin bağımsızlığından sonraki ilk işi işçi ve fabrika reformları,eğitim ve hıfzısıhha olmuştur. Ne var ki aramızdan çok kısa bir süre sonra ayrılmıştır ve başta ülkesini olmak üzere tüm dünyayı yasa boğmuştur.
Buradan anlıyoruz ki bir fikrin içeriği kadar bunu uygulayan kimseler de önemlidir. Unutmayanız ki bu güne kadar hiçbir baskıcı yönetim ayakta kalamamıştır. En hakiki yönetim demorasidir. Ama sanmayınız ki şu an ki demokrasi,maalesef ki ülkemiz son yılarda bu alanda epeyce geri kalmıştır. Ama”Bilesiniz ki çiftçi halkın efendisidir.”Halktan daha büyük mutlak bir güç yoktur o yüzden demokrasiyi uygulamak Benito Mussolini ve şu an ki ülkemizde bulunan yönetcilerin yaptığı gibi koltuk sevdasında yönelik değil, gerçek Atatürk milliyetçiliğine göre olmalıdır. Unutmayınız ki insanlar ölür, fikirlerler ebediyen var olmaya devam eder. Şu an Atatürk değil fikirleri yaşamaktadır ve geriye kalanlar ise istedikleri gibi kendilerini tarih sayfalarına altın harflerle alay konusu olarak geçireceklerdir…