Gerçekten Ne Kadar Kaçabilirsin?

Teyzemlerin evinde geçirdiğim iki haftadan sonra eve dönecektim. Annem ve babamın kavgasından sonra barıştıklarını duyduğumda eve dönmeye karar vermiştim. Amcamlarda kalan küçük kardeşim ise eve dönmeye daha hazır olmadığını düşündüğü için birkaç gün daha amcamlarda kaldıktan sonra dönecekti eve.

Ben ise çoktan eve doğru yola çıkmıştım bile. Teyzem ve eniştem evde olmadığı için taksiyle dönecektim. Eve vardığımda arka bahçedeki rüzgar çanının sesi ön kapıya kadar geliyordu. Burada hiç bu kadar rüzgar olduğunu görmemiştim. Kapıyı çalma amacıyla hafifçe elimi yumruk yaparak kapıya vurdum, fazlasıyla yüksek bir gıcırtıyla kapı aralandı. Evden hiçbir ses gelmiyordu, ben de yavaşça ayakkabılarımı çıkarıp eve girdim. Kendi kendimi bile şaşırtığım oldukça yavaş adımlarla odamın bulunduğu kata çıkmıştım. Boy aynasında kendimle göz göze geldiğimde fark etmiştim evde gerçekten de kimsenin olmadığını.

Endişelenmiştim ve adımlarımı çok daha hızlandırarak evin ön kapısına gidip küçük kardeşimi aradım. Sesi çok yorgun geliyordu sekiz yaşındaki birine göre. Uykusuz kaldığımda oluşan yorgunluk değil, sanki çok şey yaşamışsın da hayattan bıkmışsın gibi bir yorgunluk. Bunun nedenini anlamakla vakit kaybetmedim ve anında “Annemler nerede?” diye bir soru çıktı ağzımdan. Sesim kontrol edemediğim bir şekilde sinirli çıkıyordu fakat biliyordum ki kardeşimle hiçbir ilgisi yoktu bu sinirli sesimin. Kardeşim ise hiçbir şey diyememişti bu soru karşısında. Onun da benim kadar şaşırdığını varsayarak özür dileyip yüzüne kapatmıştım telefonu. Bir cevap vermesine izin vermemiştim.

Ne yapacağımı bilemeyince kardeşimin yanına gitmeye karar vermiştim, en azından sorduğum soruyu neden sorduğumu açıklayabilirdim ona. Birkaç dakika önce kullanmış olmama rağmen telefonu bulamıyordum. Bacağım titremeye başladığında anladım ki telefon onca zamandır cebimdeydi. Elime aldığımda kardeşimin aradığını gördüm ve yavaşça telefonu kulağıma götürürken açtım. Sesindeki yorgunluk ve bıkkınlık gitmiş de yerini endişe ve korku almıştı sanki. İyi olup olmadığımı sorunca bir sorun olduğunu anlamıştım. Hemen amcamların evine gitmemi istemişti ve bende oraya yürümeye başlamıştım. Yaklaşık yarım saat sonra evin kapısını çalabilmiştim. Evin içinden sert, güçlü ve ağır adım sesleri geliyordu. Kapıyı kardeşim açmıştı ve açar açmaz kollarıyla boğarcasına sarmıştı beni. Gözyaşlarının omzuma damladığını hissedebiliyordum. Neden olduğunu anlamamıştım ve dona kalmıştım orada. Sonra beni sımsıkı tuttuğu kolları ile içeriye çekmişti.

Çok garip şeyler anlatmıştı bana. Annemle babamın kavgalarından sonra nasıl boşandıklarını, ikimizle de bir daha iletişime geçmediklerini anlatmıştı bana. Tabii ki de inanmamıştım, nasıl inanabilirdim ki? Sonrasında ise yavaş yavaş hatırlamaya başladım. Teyzemler bunu hep inkar etmişlerdi. Onlarda kaldığım bütün süre boyunca bu konuyu açmadık ve bir yalana inandık haftalarca. Hiçbir zaman bir yalanın bu kadar gerçek hissettirebileceğini düşünmemiştim. Nietzsche’nin de söylediği gibi:”İki farklı insan var: gerçeği bilmek isteyenler ve yalana inanmak isteyenler.” ve biz yalana inanmak isteyenlerdik. Böyle biri olduğumu her zaman biliyordum fakat kendi kendine söylediğin bir yalana inanınca o yalanın bu kadar gerçek durabileceğini hiç tahmin etmemiştim.

Belki de artık değişme zamanıydı. Küçük kardeşimden büyük bir ders almıştım. Yalana inanarak yaşamak her zaman daha kolaydı ama gerçeği bilmek ise her zaman daha önemli ve etkili…

(Visited 106 times, 1 visits today)