Gerçeklikten Korkmak

İki farklı insan var: gerçeği bilmek isteyenler ve yalana inanmak isteyenler. Gerçekler kötüdür bazen, canımızı yakabilir. Sıkıcılardır belki, hayallerimiz gibi renkli değil. Onun yerine hayallerin dünyasında yaşamak, düşlerin peşinden koşmak isteyenlerdir bence yalana inanmak isteyenler. Bir şeyi, kişiyi severler ve onunla alakalı üzücü, sıkıcı gerçekleri bilmek istemezler. Onun yerine kendini onun olumlu özelliklerine kaptırır ve onun mükemmel olduğuna inandırırlar üzülmemek için. Yalanlara inanmak zayıf insanların yaptığı bir şeydir bence. Bir şeyi sever ve onunla alakalı bütün kötü özellikleri görmezden gelir. İnsan fiziksel acıdan olduğu kadar psikolojik acıdan da kaçar. İçgüdümüzü yenebilirsek ancak o zaman acı gerçekle yüzleşiriz. Yalana inananlar bu içgüdüyü yenemiyor ve daima o renkli hayallerde yaşıyorlar. Örneğin küçükken seyrettiğiniz sihirbazları düşünün. Hatta küçüklüğe gitmeye gerek yok, şimdi bile sihirbazları seyrederken gösterileri bittiğinde şaşıranlar var. İşin işinde numara olduğunu bildikleri halde kendilerini bunun gerçek olduğuna inandırırlar. Gerçeği bilmek isteyenler ise sorgular “Acaba nasıl yaptı?” diye.

Gerçeği bilmek isteyenler de bence bir zamanlar yalana inanmak isteyenlerdendir. Kendilerini güzel şeylere odaklamışlardır üzülmemek için. Ama yalanlara istedikleri kadar inansalar da en sonunda gerçeklerle yüzleşmenin kaçınılmaz olduğunu fark etmişlerdir. Dünyanın hayallerden değil gerçeklerden oluştuğunu anlamışlardır yalana inanmak isteyenlerin aksine. Evet, belki gerçekler bizi üzer. Ama yalanların da bunlardan bir farkı yoktur. Sadece ilk başta bizi yalanlara inanırız, mutlu oluruz, sonrasında gerçek dünyada olduğumuzu fark ederiz. Bu kişiler hayatta daha güçlüdür. Gerçekleri bilmek isterler, bu onları üzse de sevindirse de. Çünkü hayatta güçlü olabilmek gerçekleri bilmeyi gerektirir. Biz sürekli hayallere inanırsak gerçeklerden oluşan hayatta zayıf düşeriz.

Bu ikisinin arasındaki ilişki, bilmek inanmayı kapsayabilirken inanmanın bilmeyi kapsamak gibi bir zorunluluğunun bulunmadığı bir ilişkidir. Bu yüzden bilmek daha üst basamakta yer alır bana göre. Belki kendini inanmak zorunda hissedersin ama inanmak bir kanıta dayanmadan güvenmektir. Bu yüzden gerçeği bilmek isteyenler her zaman bir adım öndedir benim için. Bir şeye inanmak isteyenler, doğru ya da yanlış, mantık aramaz çoğunlukla. Kendisinin gerçeği kaldıramayacaklarının farkında olmasından kaynaklanan bir şeydir. Çünkü mutlu olmak, buna inanmak ister. Ama gerçeği bilmek istiyorsak mantık aramalıyız, sorgulamalıyız.

“İnsanlar kandırılmak istiyor. Gerçeklikten, yaşamaktan korkuyorlar çünkü. Bu yüzden hep televizyon izleyip fal baktırıyorlar. Onlara yalan söylerseniz sizi severler, en çok sizi severler. Gerçekleri hatırlatırsanız sizden
uzaklaşırlar, bazen nefret bile ederler.”
                                                                

(Visited 50 times, 1 visits today)