Hepimiz şu günlerde gerek okuduklarımla, gerek izlediklerimizle fazlasıyla kurgusal ögeye rastlıyor, bunları hayatımıza dahil ediyoruz. Sadece dahil etmiyoruz bazen de, kişileştiriyoruz ve bu kurgusal yapıyı gerçek varsayıyoruz. Özellikle karakterleri gerçek sanmak veya gerçek kabul etmek şu günlerde birçok kişinin yaptığı bir şey. Elbette abartılmaması gereken bir durum çünkü belli açılardan iyi etkileri olsa da kötü etkileri de yadsınamaz, fakat abartmamak şimdiki izleyici ve okuyucular için mümkün mü?
Öncelikle söylemeliyim ki ana akım olsun olmasın birçok eserin insanları etkileme potansiyeli oldukça kuvvetli. Sinema ve edebiyat oldukça güçlü bu konularda, hatta bu Almanya, özellikle “Hollywood” ile sinema sektörünü domine eden Amerika Birleşik Devletleri ve birçok ülkenin daha kendi çıkarları adına başvurduğu iki farklı dal. Bu yönelimde elbette ki insanların gördüklerine ve okuduklarına inanma sıklığı oldukça büyük önem taşıyor.
Çocuklarda özellikle bu çok yaygın çünkü çocukların hayal dünyaları inanılmaz geniş ve kurgu ile gerçeği daha ayırt etmeleri çok zor. Bu da çocuk yayınlarını hazırlamak için büyük hassasiyet gerektiğini gösteriyor aslında. Herhangi olağanüstü yetilere sahip bir prenses ya da canavarı gerçek sanması her zaman iyi olmayabilir çünkü kendinde de olabileceğini düşünür. Bu bir noktaya kadar açıkçası o kadar da ciddiyet teşkil etmese de bu düşünceye fazla kapılması onun ileriki yaşamını iyi etkilemeyebilir. Fakat burada söz konusu olan çocuğun izlediği yapımın gerçekdışı olmasından çok onun inanma ve içselleştirme eğilimi. Yani yayın organlarının yapabileceği pek de bir şey yok, ki yapmamalılar da çünkü olağandışı olaylar çocukların hayal güçlerini zenginleştirir. Kısaca bu tür durumlar bir noktaya kadar hayal gücümüzü olumlu etkilerken abartılması elbette ki sorun teşkil edecektir.
Sadece çocuklar değil gençler hatta yetişkinler de gördükleri ,nispeten daha az olağandışı olan eserlerde, karakterin gerçek olabileceğini düşünebilirler. Ki eserin kurgu olmadığını ya da olağanüstü ögeleri yer vermediğini düşünürsek ve eserlerin günlük hayatın bir yansıması olduğunu da göz önüne alırsak karakterler zaten gerçektir, varsayılacak bir durum ortada yoktur. Bu eserlerde de karakterler kötü bir çıkar için değil de doğru bir şekilde yansıtılırsa bu toplum ve birey için elbette ki olumlu sonuçlar doğurur. Fakat burada sorun insanların karakteri oynayan kişinin bir aktör olduğunu unutması.
Bir filmde veya dizide kötü bir karakteri oynayan aktörler özellikle sosyal medyada adeta linç ediliyorlar. Seyirciler ortada bir senaryo olduğunu ve o oyuncunun kendisine verilen rolü oynamak zorunda olduklarını unutuyorlar. Aslında bu oyuncunun performansı anlamında iyi bir durum çünkü kötülük duygusunu seyirciye iyi bir şekilde yansıtması ve inandırması kesinlikle iyi oyuncuların yapabileceği bir şey. Özellikle de oynadıkları kötü karakter kendilerinden zıt bir kişiliğe sahipse. Ancak oyuncunun gerçek kişiliğine hakaret etmek ve çirkin yorumlarda bulunmak gerçekten gereksiz.Toplumdaki huzuru bozmak da oluyor bu aslında. Oyuncular da kötü mesajları ve yorumları her zaman görmemezlikten gelemiyorlar ve mental sağlıkları açısından iyi sonuçlar doğurmayabilir.
Uzun lafın kısası, siz siz olun gördüğünüz her şeyi gerçek olarak düşünmeyin. Her olaya mantık çerçevesine yaklaşın. Sanatın bu etkileyici yanına kötü anlamda kurban gitmeyin de kendinize ve çevrenizdekilere zarar vermemiş olun. Böylece kurgunun olumlu yönlerini kapmış olursunuz.