Gerçeklerin Üstünü Karla Kapatmak

  Hiç bombaların susturamadığı bir çığlık duydunuz mu? Hayır. İşte ben duydum. O bombaların, her gün yaşanan ölüm korkusunun arasından sıyrılıp sığındım buralara. Memleketimden korktum. Canım memleketim.Hakkari. İnsanlar dalga geçiyor bazen Hakkarili olmamla. Ben ise gurur duyuyorum. Çünkü ben orada nasıl erkek arkadaş edinebileceğimi değil insanlığı öğrendim.Sömestir tatilinde uzun zamandır gidemediğim bu yeri tekrar ziyaret ettim. Eskisi kadar yaşanan bir kargaşa yoktu. En azından 60 panzer yerine 20 tane panzer geçiyordu dar ve kuru sokaklardan. Bitmiyor, bitemiyordu sefalet…

Dayımın oradaki insanlar için yapımını üstlendiği  havalimanından ayrılırken 2 ayrı dünyada buluyorsunuz kendinizi. Havalimanının asilliği ve bir nebze günümüz teknolojisini anımsatan havasından, bir anda kuyunun dibinde yardım çığlıkları atan halkı görüyorsunuz.

Ben Yüksekovalıyım. Hakkari’nin bir ilçesi. Havalimanı da Yüksekova’da.  Yolda giderken ilçenin sadece tek bir hastaneye sahip olmasından hastane kuyruklarını gözlemleyebiliyorsunuz . Çoğu kişinin dalga geçtiği yerlerdeki saklı yaraları iyi bilirim. Yeterli doktorun da bulunmaması da cabası.

Bilirsiniz, o bölgede aşiret geleneği yaygındır. En büyüğü ise bizimkidir, “Pinyaniş”. Benim 2 dedem vardı. İkisi de aşiret reisiydi. Annem ve babam kuzen. O yüzden ekstra bir baskı uygulanıyor üstünüze.”Sen aşiret reisinin torunusun, yapamazsın!”. Ne kadar acı! Modern kafalı olmak bu kadar zor olmamalı. Babam gibi ben de çok denedim ama başaramadım…

Aşiret üyeleri büyük ve gösterişli evde kalmalılar. Benim babamın evi ve dedemin evi var. Dedemizin evinde ortak kalıyoruz. Babam olmadığı için biz dedemin evinde kaldık.  Öbür evlere göre çok daha lüks ve moderndi. Sarayın camından baktığınızda ise tek katlı yıkık yapıları görebiliyorsunuz. Çok rahat değildi benim için. İnsanlar açtı ben ise pencereden onları izliyordum.

Oranın bir çarşısı var. Çok meşhur. Ne ararsanız ordadır. İran’dan gelen mallar İran pasajında satılır, vergi kaçakçılığı yapılırdı. Hem tehlike altında olup hem de eğlenebilirsiniz. Güvenle gezemezsiniz. İnsanlardan değil, kurşunların arasından sıyrılamazsınız. Dediğim gibi eskisi kadar kötü değil. Ama hala halkın ekonomik krizi ve her an gerçekleşebilecek olan yıkım bir gerçek.

Oranın insanları ayrı güzel. Yoldan geçerken laf atarlar , yardım istersen koşarlar. Ben İran pasajında kumaşları incelerken şans eseri kumaşçının altındaki terziyi ziyaret etme şansı buldum. Dar basamaklarda başımı döndürdükten sonra İranlı kadınların hem çocuklarını emzirdiklerini hem de bir şeyler diktiklerini gördüm. 9-10 metrekarelik bir alanda neredeyse 20 kişi vardı.  Uzun zaman Hakkari’de yaşamıştım ama böylesini görmemiştim. Ya da görebilecek kadar olgun değildim.

Benim çok sevdiğim bir pirinç çeşidi olan “Sadri” Türkçe söylersek “Basmati” pirinçten 1 torba satın aldım. İran’dan gelen bu pirinç hem hafif hem de doyurucu. Özellikle bu bölgenin çeşitli sulu yemekleriyle yakışıyor. İran kebabıyla da bir başka. Orası ayrı bir dünya.  Kardan dolayı çok fazla ziyaret edemedik kardeşlerimizi. Malum, kar demek Yüksekova demek
Yazın olduğu kadar çok bu ziyaretten zevk alamadım. Yazın hem savaş neredeyse olmuyor, hem de kuzenlerimle daha çok vakit geçirebiliyorum. Geçinemeyen insanlara kuzenlerimle yardım etmek, fakir mahalleden arkadaşlarımla vakit geçirmek… Tarifi olmayan bu duyguyu tatmak için geç değil. Okula gidemeyen çocuklara yardım etmek, onları güldürmek, en azından iyi bir şey yapmak zor değil. “Kürt” diye adlandırmak bu kadar kolayken, anlamına inmek zor olmamalı…

 

 

 

(Visited 110 times, 1 visits today)