Herkes hayatı boyunca tutunabileceği bir varlığa inanmayı seçer. Belki bir obje, belki bir insan, belki de bir teori… Çünkü insan tek başına var olmayı ve sadece kendisiyle yetinmeyi yetersiz bulur. Bunun sebebi yoktur. İnsanoğlunun birçok tanımından sadece birisidir ve değişmez bir gerçektir. Bu duruma evrensel enerji dönüşümü örnek verilebilir. Evrensel enerji dönüşümü metoduna göre, “Bir şeyi gerçekten istersek, karşılığını alırız çünkü evren bize bir şekilde istediğimizi getirir.” Aslında bu metot, insanın biraz da olsa kendisini avutma yöntemidir. Çünkü hayatımızın hemen hemen her anında arzularımızı bir kenara itip gerçeklere odaklanmamız gerekir. Yani isteklerimizi hiçe saymamız… Hayat her zaman istediğimizi bize verseydi, elimizdekinin değerini bilemezdik. Hoş, etrafımızdaki insanların neredeyse hepsi elindekilerle yetinmektense elindekinden daha fazlasını istiyor. Bu nedenle bazıları bu durumu insanlığa açıkça sunmuş ve evrenin gerçek yasalarını ortaya çıkarmıştır. Edward A. Murpy gibi…
Murphy kanunlarına göre, bir tarafına yağ sürülmüş ekmeğin halıya yapışmaması olanaksızdır. Hatta ekmeğin yağsız tarafı yere denk geldiğinde (Bu durum genelde hayatındaki bütün şansı o an kullanmış insanlar için geçerlidir.) ne kadar şanslı olduğumuzu düşünürüz. Çünkü bunu normal bir olasılık olarak görmeyiz. Değildir de zaten.
“Hayattaki en güzel şeyler: Ya kanun dışı, ya ahlak dışı, ya da şişmanlatıcıdır.” Düşünüldüğünde, gerçekten de bütün istediklerimiz bu üç başlık altında yer alır. Çünkü yasaklanan ve yapılmaması gerekenler her zaman biz insanlara daha çekici görünmüştür. Yasağa olan ilgimiz, doğruya olan ilgimizle karşılaştırılamaz. Hata yapmaya kodlanmış beyinlerin sahipleri olarak, aslında durum bizim irademizle pek de alakalı değildir. Diyet de bunun en iyi örneklerindendir. Bu konuda başarılı olan ve kendini bütün çeldiricilere rağmen dizginleyebilen insanlar, hayatta geriye kalan her şeyi başarabilirler. Çünkü hayattaki en zor şey, yeri geldiğinde içimizdeki sese gereken komutu verebilmektir.
“İnsanlar gerçekleri arar, fakat hep kendi görüşü doğrultusunda ilerler.” Gerçekler bazen aradıklarımız değil, kaçtıklarımızdır. Duymamız gerekenler fakat duymak istemediklerimizdir. Bu nedenle insanlara fikir danışırken aklımızın bir kenarında yapmak istediğimiz zaten bellidir. Fikir danışmamızın sebebi, gerçekleri başkasından duyma gereksinimidir. Çünkü kalbimizin sesi mantığımıza ağır bastığında dışardan destek alma ihtiyacı duyarız. Kendimiz, onu bastıramayacağımızı ve yok edemeyeceğimizi biliriz. Başkalarına sorarak kendimizi o düşünceden uzaklaştırmaya çalışırız. Yapmamamız gerekene doğru değil, yapılması gerekene doğru ilerleyebilmek için. Fakat bu işin sonu da daima bellidir. Bir süre sonra fark etmeksizin yapılmaması gerekeni çoktan yaptığımızı anlarız. Ama başkalarının dedikleriyle insanın kendisini oyalaması, zekice ve her zaman başvurulabilir bir yöntemdir.
Son olarak, “Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, o şey size tekrar geri döner.” Bu, hayatın acımasız bir gerçeğidir. Kaçmaya çalıştıklarımızın peşimizden kovalaması gibi peşinden koştuklarımıza hiçbir zaman ulaşamayız. Ulaşsak bile, yeterlilik kavramı yoktur insanda. Ulaşılanın kıymetini bilemez ve yetinemez. Bu nedenle de hiçbir zaman kendini hedefe ulaşmış olarak göremez. Vazgeçtiklerimiz de, ulaşmaya çalışıp ulaşamadıklarımız, yani pes ettiklerimizdir. Bazen akışına bırakmak yapılabilecek en doğru şeydir. Çünkü her şey akışına bırakıldığında yerine oturur. Fakat bu cümle, bütün Murphy kanunlarına aykırıdır.