İnsanoğlu, nedendir bilinmez, ulaşılamayanın peşinde koşar hep. Ömrümüz boyunca hep her şeyin daha iyisini veya daha fazlasını isteriz. Üstelik hedeflerimize ulaşmamız bu durumun üstesinden gelmez, bir döngü içerisinde yaşarız. Biz her ne kadar elimizdekinden daha fazlasını isteyip onu elde ettiğimizden mutlu olacağımızı düşünsek de bu durum bize çoğu zaman mutluluğun aksine mutsuzluk verir.
Büyük beklentiler içinde olanlar bugünün kıymetini bilemezler. Yanlış anlamayın, amaçlarınız ya da hayallerininz olmasın demiyorum. Bunlar insan olmanın bir parçasıdır elbette. Ben şu anda elinizde olmayan şeyleri elde etmeye odaklanıp anı kaçırmaktan ve elimizdekilerin değerini bilmemek, anlayamamaktan bahsediyorum. Bu durumu basit bir örnek ile anlatmak istiyorum. Bir masa düşünün, üzerinde bir tek kuş sütü eksik. Fakat ne kadar çok yemek olursa olsun mideniz bir avuç lokma ile bile doyabilir. Ama eğer aç olan mideniz değil de gözünüzse dünyayı yeseniz dahi doymazsınız. İhtiyacımız olandan fazlasını istemek bana her zaman zaman ve enerji kaybı gibi gelmiştir. Bu nedenle insanların anı yaşayıp elinde olanla mutlu olmayı öğrenmesi gerektiği düşüncesinden yanayım.
”Aza tamah etmeyen çoğu bulamaz.” demiş atalarımız. İstemek sonu olmayan bir kavramdır. Daha büyük bir ev, daha lüks bir araba, daha fazla kıyafet, yeni model bir telefon… Şüphesiz ki sahip olmayı başarsak bile yeni arzular eskilerinin yerini fazlasıyla dolduracaktır. Özellikle teknolojinin gelişimi ve sosyal medyanın günlük yaşamın bir parçası haline gelmesiyle insanların hayatlarını, diğer insanlara göstermek amacıyla yaşadığını düşünüyorum. Bu durum da insanlar arasındaki rekabet ve üstünlük duygusunu artırıyor. Çünkü ister istemez ekranlarımızın ardından izlediğimiz o şahane, göz kamaştırıcı hayatlara özeniyoruz ve onlar gibi olma çabası içerisine giriyoruz. Bu nedenle sosyal medyanın insanları bu açıdan olumsuz etkilediğini düşünüyorum.
Gün geçtikçe artan arzularımızın bir diğer olumsuz etkisi ise stres. “Daha iyisine sahip olmalıyım” düşüncesine takılıp kalan insanlar belki de asla sahip olamayacakları şeyler yüzünden ellerindekileri de kaybediyorlar malesef. Gelecekte sahip olacakları mutluluk gerekçesiyle bugünden mahrum kalıyor, sevdikleriyle geçirebilecekleri vakitleri bir ihtimal üzerine çabalayarak geçiriyorlar. Özetle anı kaçırıyorlar ve bu da onlara çağımızın en büyük problemlerinden olan stres ve depresyonu getiriyor.
Aza sahip olan değil, çok isteyen fakirdir demiş ünlü düşünür Seneca. Zenginlik, parayla ya da mal ile elde edilebilecek bir şey değildir. Para size mutluluk, huzur veya dostluk kazandıramaz. Ayrıca odaklandığınız, ihtiyacınız olmayan ve sizi bugünden koparan istekleriniz de size birşey kazandırmadığı gibi pek çok şey götürür. Bu da demek oluyor ki paradan daha önemli kavramlar olduğunu anlayıp hayatımızı daha fazlası fikri üzerinde devam ettirmek yerine elimizdeki ile mulu olmayı öğrenmeliyiz. Zengilik; mutluluk, dostluk, huzur demek değildir ve sahip olduğunuz hiçbir şey size kaybettiğiniz zamanı geri veremez.