Gerçek İnsanlar

İnsanlık tarihin eski ve ilkel çağlarından, modern ve gelişmekte olan günümüze. İnsanlık tarihi genişliği, uzunluğu ve karmaşıklığı ile bir ağaç köküne benzetilebilir. Uçsuz bucaksız bu geçmiş, henüz kesin kanıtlarımız olmadığı için nasıl sırlara ev sahipliği yaptığı bilinmeyen bir gizemdir. Ancak, bu azınlığını bildiğimiz gizemler incelendiğinde birşey göze çarpar. Yaşanan çoğu büyük tarihi olayın arkasında bir insan vardır. Kimi kötü isanlardan kaynaklanan kötü olaylar ve kimi iyi insanlardan kaynaklanan iyi olaylar. Bu durum aklımıza hala kesin bir cevabın verilemediği bu soruları getirir; “İnsanlar doğası gereği iyi midir, kötü müdür?” ve “İnsanlar iyilik yapmaya mı kötülük yapmaya mı daha yatkındır?”.

 

Herşeye başlamadan önce, iyi ve kötü kavramlarını iyice anlamak gerekir. Bu temel iki kavram günlük hayatımızda çokça karşımıza çıkar. Çoğumuzun bu kavramlar için olşumuş bir algıya sahibiz ve iyi veya kötü dendiğinde aklımızda bir şeyler canlandırabiliriz. Aklımızda canlanan şeyler karşılaştırılmaya başlandığında, farklı kültür ve çevrelerde yetişen insanların aynı fikirlerde olmayabileceğini fark ederiz. Bu durum çoğu insanın düşündüğü gibi kesin bir iyi ve kötü kavramının aslında olmadığını gösterir. Azımsanamayacak bir çoğunluğun bu düşünceye sahip olmasının sebepleri arasında; eğitim eksiklikleri, ayrımcılık gibi toplumsal problemler verilebilecek olsa da bizim için en önemli sebep bu konuda empati yapılmamasıdır. İyi ve kötü kavramının kişiden kişiye değişebilecek bir yapıya sahip olması, başka bakış açılarından bakabilmeyi öğrendiğimiz zaman çok bariz bir hal alır.

 

İnsanların doğasını anlamaya çalışırken daha açık ve anlaşılabilir olmak için iyi ve kötü kavramlarını tanımlamamız gerekir. Bu durumda iyi için kabaca; çoğunluğun çıkarını gözeten ve kalan azınlığa bir zararı olmayan diyebilecekken kötü için de; gerek kendi gerek bir azınlığın çıkarları için çevredeki diğer isanlara zarar veren olarak bir tanım yapabiliriz.

 

Günümüzde en çok bilinen olayların kötü insanların elinden çıkmış kötü olaylar olması çoğu kişiyi insanların kötü olduğu düşüncesine iter. Ancak bu duruma objektif bir açıdan baktığımız zaman tarih boyunca daima iyi insanların iyi işler yaptığına şait oluruz. Kötü insanların daha çok bilinmesi onların sayılarının iyi insanlardan fazla olduğu gibi bir algı yaratsada gerçekler daha farklıdır. Tarih ile ilgili öğretilen bilgilerin daha çok savaşlar, katliamlar ve toplumsal trajediler gibi unsurlar üzerine kurulu olmasının sebebi, kötü izlerin tarihte daha bariz olmasıdır. Bu durumu çok daha basitleştirmek için kendi yaşantılarımıza bakmamız bile yeterlidir. Çoğumuz hayatımızda yaşadığımız trajedik olayları net bir şekilde hatırlayabilirken güzel olayları aynı netlikte hatırlayamayız. Bu durum insanın doğasından kaynaklanır. İnsanlar kendilerini savunma içgüdülerinden dolayı kötü anıları bir ders niteliğinde hatırlamaya yatkındır. Bizlere öğretilen tarih bilgileri de buna benzer sebeplere bağlıdır. Ders çıkarılacak olaylar iyi olayları gölgede bırakır.

 

İnsan kim olursa olsun gücü seven bir canlıdır. Bu durum bizim atalarımızdan gelen bir istektir. Tarih öncesi çağlarda, daha doğaya karşı bir üstünlük kuramadığımız ve kurallarına ithat ettiğimiz dönemlerde, her canlının sahip olduğu temel içgüdüler eşliğinde hareket ediyorduk. Bunlardan en baskın ve bariz olanlar hayatta kalmak ve üremekti. İki içgüdününde temelinde ortak bir noktaları vardı. İkisi içinde güç gerekiyordu. Hayatta kalmak için çevredeki tehidlerden, üremek içinse diğer insanlardan daha güçlü olmak gerekiyordu. Güç gereksinimi sadece fiziksel anlamda değildi. Popülerite ile örneklendirebileceğimiz sosyal güçde çok önemliydi.

 

Her isanın kanında taşıdığı güç isteği asla tatmin edilemez. Bu durum ise güç zehirlenmesine sebep olur. Hepimiz farklı ölçülerde gücü kaldırabilsekde bunun bir sınırı vardı. Bir kişi sınırına ulaştığı anda kontrolünü kaybedebilir. Bu durumun tarihte ve günümüzde sayısız örneği vardır. Belli bir güçden sonra insanlarda ahlak ve empati duygularında körelme görülebileceği gibi dünyaya karşı bakış açıları değişir. Kendilerinin üstün olduklarına inanırlar. Günümümüzde medyanın yarattığı izlenim yüzünden sosyal tabakanın alt kısımlarında daha çok ahlaksızlık olduğunu düşüyoruz. Oysa ki bu durum pek de göründüğü gibi değil. Çünkü bu olaylar buz dağının görünen kısmıdır. Üstün kesimde yaşanan olaylar medyaya yansıyamadıkları için bu algı zamanla insanlarda oluşmaya başlamıştır. Güçleri sayesinde olaylar maskelenmiştir. Bu durumlar ile ilgili araştırmalara örnek olarak otellerde yapılanları örnek gösterebiliriz. Konaklanan otelin kalitesinin ve fiyatının artması ile konaklayan bireylerin sosyal konumlarının yükselmesiyle, yapılan hırsızlıkların sayılarıyla doğru oranda yükseldiği gözlemlenir. Bunun gibi araştırmalar, başka şeylerin de yapılıp gün yüzüne çıkarılmadan gizlendiği yorumunu yapabilmemizi sağlar.

 

Özetlemek gerekirse, hiçbir insana iyi veya kötü diyemeyiz. Ancak insanların kötülüğe mi yoksa iyiliğe mi yatkın olduğu konusunda yorum yapabiliriz. İnsanlar özlerinde kötü insanlardır. Daha ahlak, hak ve özgürlük gibi kavramların oluşmadığı dönemlerde yaşayan atalarımızın, diğer insanlar dahil sayısız canlının katliyamında baş şüpeli olarak gösterilmesi veya güce sahip olunduktan sonra ahlakını yitiren insanların değişmesi bizim özümüzü gözler önüne serer. İnsanlar içlerinde iyilik bulundururlar ve günümüz kuralları onları bu iyilikle yaşamak zorunda bırakır. İnsan ne zaman ki kurallardan üstün olduğuna inanır ve korkmamaya başlar, o zaman özüne döner. Korkularından güçlü olduğu anda onu birşeyin tutamayacağını anlayıp içgüdüleri saklamaya ihtiyaç duymamaya başlar.

 

 

 

 

 

 

(Visited 9 times, 1 visits today)