Gerçek Gaye

Can Dostum Melih,

Göreve başladığım yeni cephede işler çok kızıştı. Gerçekten uzun zamandır düşman kamplarına olan baskınlarımız ve temizlik işlemleri yüzünden adam akıllı kendime ayıracak fırsatım dahi olmadı. Seni ne aramayı ne de sana yazmayı hatırıma getirebildim. Umarım sizin orada büyük sorunlar yoktur, uzun zamandır haberleri dahi takip edemiyoruz. Günlerce durmadan her an düşman kampı çıkabilir korkusuyla Suriye sınırında yürüyoruz. Kitap okuma alışkanlığım olmaması ve de okuyacak vakit bulamadığımdan bana yazmış olduğun mesajı ancak şimdi görebildim. Kitabın 120. sayfasına geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarasını
gördüm. Bunu daha önceden akademide hoşlandığın kişiye numaranı verebilmek için de yapmıştın. Ancak telefon numaranı görünce seninle haberleşmeyi, halini hatırını sormayı hatırlayabildim. Gönül isterdi ki seni telefonla arayabileyim fakat bunun her ikimiz için de pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. Umarım bir gün barış ortamında yüz yüze görüşür eski günleri yad eder ve hayalini kurduğumuz gibi beraber bir çiftlik evine yerleşiriz. Sen bana kendini hatırlatma şekli olarak geçmişten bir olaya atıfta bulunduğun için bende akademi yıllarından kalmış bir geleneğimizi devam ettirmek istiyorum. Eskiden birbirimize akademide hoşumuza giden ve bizlere öğüt niteliğinde olan masallar anlattığımız gibi ben de sana şimdi sert bir zemin üzerindeki iki saatlik uykularımdan birinde gördüğüm öğüt verici bir rüyayı birazcık değiştirerek anlatacağım. Hem de içindeki karakterlerden birisi sen olacaksın.

Rüyamda yolda ikimizin beraber kaldığı eve doğru yürüyorken iyi giyimli, sakalı bakımlı, kulağında altından küpeler olan iri bir adam gördüm. Adamın tam yanından geçip gidiyorken adam bana gür sesiyle seslendi ve bir teklifte bulundu:

-Buraya gel oğlum. Eğer sana söyleyeceğim şeyi yaparsan bu gümüş parayı sana vereceğim. Gümüş parayı sana vermemi istersin değil mi?

Ben de oldukça heyecanlı bir şekilde gümüş parayı kesinlikle istediğimi, ne isterse yapacağımı söyledim. Çünkü rüyamdaki diyarda gümüş para çok büyük bir meblağdı. Adam ise bana şu şekilde karşılık verdi;

-Sadece benim geçemeyeceğim kadar büyük olan şu delikten geçmeme yardım eder ve sonrasında sana söyleyeceğim şeyi yerine getirirsen söz verdiğim gibi bu parayı sana vereceğim.

Adamın elindeki meşaleyi alıp delikten aşağıya atladım. Çok sıska olduğum için hiç zorlanmadan delikten geçebilmiştim. Sonrasında yüksek sesle adama ne yapmam gerektiğini sordum. Adamsa bana yaklaşık yüz adım önümdeki lambayı getirmemi istediğini söyledi. Seri ve emin adımlarla yürümeye başladım. Başladım da o ne? Gördüklerime inanamıyordum. O da neydi? Her yer altından yapılmış kadehler, küpeler, türlü türlü mücevherlerle doluydu. Aklıma iki soru takılmıştı: Birincisi bu adam bu kadar mücevherin olduğu bir yerden neden sadece eski bir lamba getirmemi istiyordu, ikincisiyse neden buradaki mücevherlerle cebimi doldurmak varken sadece bir adet gümüş parayla yetinmeliydim ki? Tam mücevherle uzanacakken adamın yukardan bana bağırdığını duydum.

-Sakın ola ki lamba dışında bir şeye elini dahi sürmeyesin!

-Kimdir beni derin uykumdan uyandıran kişi. O kişi herkimse bilsin ki ben bu lambanın ciniyim ve onun üç büyük dileğini yerine getireceğim. Dile benden ne dilersen sahibim.

Bir anda tarif edemeyeceğim biçimde ürperdim. Kendime gelip bu bir rüyamı anlamak için kendimi cimcikledim. Fakat her şey gerçekmiş gibiydi. Ben ne dileyeceğimi düşünürken tüm mağara deliğin dışarısında kalan adamın tehdit çığlıklarıyla yankılandı ve mağaranın önünü kapatacak bir taş koymasıyla dışarıdan gelen tüm ışık kaynağı kesildi. Cinden ilk dileğimi diledim:

-Beni çabucak arkadaşım Melih’in yanına ışınla.

Göz açıp kapayıncaya kadar hızlı bir şekilde bulunduğumuz mağaradan çıkıp ikimizin evimizin avlusuna ışınlandık. Biraz sonra da sen avluya çıkıp bize selam verdin. Şok olmuştum. Gerçekten gerçekleşmişti dileğim. Sonrasında harcayamayacağım kadar zengin olmayı diledim ve bir anda senin evimiz altın külçeleriyle dolup taşmaya, kapıda yüzlerce hörgüçlerine değerli mücevherlerle doldurulmuş sandıklar asılı develer sıralanmaya, emrime amade bir sürü koruma kapımızda beklemeye başladı. Artık her şey mükemmel olacaktı. Artık harcayamayacağım kadar zengindim. İkimizin de hayatı kökünden değişmişti. Üçüncü dileği dilemeye artık ihtiyacım kalmadığı için lambayı çekmeceye koyup yeni hayatımın tadını çıkarmaya başlamıştım.

Aradan yıllar geçti halen daha haddi hesabı olmayacak kadar zengindim fakat artık hiç ama hiç mutlu değildim. Çünkü zenginlik gözümü kör etmiş, artık dünyevi zevklerden tat alamamaya başlamıştım. Üstüne üstlük çok sık tartışmaya başlamıştık. Tartışmalarımız ise zamanla kavgalara dönüşmüştü. Artık dost değil düşman olmuştuk. Hayattan bezmiş bir şekilde otururken bir anda aklıma halen daha üçüncü dileğimin olduğu geldi. Çabucak en hızlı atıma atlayıp yaptırdığım saraydan çıkıp eski evimizin yolunu tuttum. Lambayı yıllar önce koyduğum çekmeceden çıkardım. Biraz tozlanması dışında bıraktığım gibiydi. Ve cini yıllar sonra tekrar lambadan çıkarmak için lambayı ovmaya başladım. Ve yıllar önce olduğu gibi tekrar içinden mor bir duman çıkmaya, o mor duman yavaşça cine dönüşmeye başladı. Cin bana her zaman sorduğu soruyu sordu fakat bu sefer son dilek hakkımın kaldığını özellikle vurguladı. Ben ise hiç düşünmeden dileğimi diledim:

-Lambayı bulduğum gününe geri dönmek istiyorum.

Zaman bir anda geriye sarmıştı. Ben evimize gitmek için yürüyorken iyi giyimli, sakalı bakımlı, kulağında altından küpeler olan iri bir adam gördüm. Adamın tam yanından geçip giderken adam bana gür sesiyle seslendi ve bir teklifte bulundu:

-Buraya gel oğlum. Eğer sana söyleyeceğim şeyi yaparsan bu gümüş parayı sana vereceğim. Gümüş parayı sana vermemi istersin değil mi?

Sanki bir dejavu yaşıyordum. Sonra zaten bu olayı yaşadığımı, hayatımın kırılma noktasının bu teklif olduğunu hatırladım. Adamın teklifini bağırarak reddettim ve koşarak evimizin kapısına kadar koştum. Avluya adımımı attığım an “Melih!” diye bağırmaya başladım ve kapıyı açtığın an seni öldürürcesine sarılmaya başladım. Mutluluktan ağlıyordum. Tanrıya şükürlerimi haykırıyordum. Artık gerçek mutluluğun paradan geçmediğini yaşayarak öğrenmiştim. Artık gerçekten mutluydum.

İşte rüyam tam olarak böyleydi Melih. Aslına bakarsan bu rüya anlamak isteyene çok şey ifade ediyor. Para, mal, mülk bunlar gerçekten bizi mutlu edecek şeyler değil hatta bilhassa tam aksine de sebep olabilirler. Şu anda birçok ülke kendi çıkarları için başka ülkelere saldırıyor, sivil halkı öldürüyor. Ve bunların yaşanmasının en büyük sebebi zenginliklerine daha da zenginlik katmayı hedeflemeleri. Onlar çarpışıp güç gösterisi yaparken de bizim gibi aslında sadece emir kulu olan askerler canlarını feda ediyor. Tıpkı atalarımızın dediği gibi “Filler güreşir, çimenler ezilir.” Şu anda savaşan devletler bundan en geç 20 yıl sonra kendi çıkarları için çok sağlam gözüken dostluklar kuracaklarına eminim. Allah’ıma şükürler olsun ki asker olma amacımın kendi ülkemin çıkarlarından başka daha büyük bir amaca yönelik olduğundan tüm kalbimle eminim. Ben bu vatanı korumak için canımı vermeye hazırım aynı senin de olduğun, geçmişte şehitlerimizin de olduğu gibi. Umarım bu mektubum sana ulaşır.

 

Sağlıcakla,

 

Can Dostun Ömer

 

(Visited 13 times, 1 visits today)