İnsanlar olarak birbiriyle etkileşim kurmadan yaşayamayacak olan sosyal varlıklarız. Zaman zaman sadece sırt çantamızı alıp uzaklara gitme hayalimiz olsa da tek başımıza yapamayız, işte bu yüzdendir yalnız kaldığımızda kendi kendimize konuşmamız. Yeri gelir en yakın arkadaşımız bizi yorar, yeri gelir ailemizden uzaklaşma ihtiyacı duyarız, sadece bir anlığına zaman donsun isteriz ama her kafamızda estiğimizde kapıyı çekip gidemeyiz, zaman da dalga geçercesine akıp gider. Peki, her şeyden bunaldığı anda kaçacak neremiz var?
Yediden yetmişe herkesin kendine yakın bulduğu, belki içten içe imrendiği karakterler vardır. Eskiden sadece kitaplarla ve hayal dünyalarımızla sınırlı olan karakterlerin akıllı ekranların da hayatımızın her anına dahil olmasıyla sayıları, çeşitleri ve erişilebilirlikleri arttırdı. Daha fazla ekran başında vakit geçirdikçe kendimizi o karakterlere günden güne daha fazla kaptırmaya başladık. Dizilerde, filmlerde, kitaplarda herkesin kendine yakın bulduğu, kendi hayatından uzaklaşmak istediğinde onun hayatını hayal ettiği karakterler var. Kimisi sadece kendi hayatına ufak bir ara verip sıkıntılarından bu kurgu dünyalara kaçıyor, kimi de kendini o kadar çok inandırıyor ki bir oyuncunun oynadığı rolü gerçekmiş gibi benimsiyor.
Sinema-dizi sektörünün bu fikri amaçladığını savunanlar da var. Karakterlerle iletişim ve empati kurmanı, kendini onlara yakın hissedip onlara bağlanmanı istiyorlar. Aslında bu durum sonucunda iki taraf da memnun kalıyor çünkü insanlar karakterlerle bağlantı kurup, içlerindeki duygusal boşluğu onların yardımıyla kapatmaya çalışırken; karakterlerle duygusal bağ kuran izleyiciler dizileri ve filmleri daha fazla izliyor ve bu durum yapımcıları mutlu ediyor.
Yani insanlar bunaldığı zaman kendi hayatlarından uzaklaşmak için kurgu dünyalara, karakterlere bağlanıyorlar. Bu durum aynen küçük bir çocuğun hayali bir arkadaş yaratıp onunla oynaması gibi bir şey. Kendini mutlu edecek tam anlamıyla mükemmel bir arkadaş yaratıyor, gerçek hayatta arayıp da bulamadığı özellikleriyle baştan aşağı kendi isteklerine göre hayal ediyor. Yetişkinler de normal hayatlarında bulamadıklarını buluyorlar karakterlerde.
Kimilerine göre, gerçek olmayan şeylere bu kadar bağlanmak hem insanın mental sağlığı hem de toplum sağlığı açısından sıkıntılı bir durum. O zaman varsayalım ki dünya üzerinde kimse karakterlere bağlanmıyor, onların yapay olduklarını akıllarından bir saniye bile çıkarmadan izliyorlar. He rkesin gerçekler dünyasında tıkılı kaldığı bir evrende, zamanla insanlar hayal güçlerini kaybedeceklerdir. Çünkü kendini karakter yerine koyamadığınız zaman hikayenin farklı boyutlarını göremezsiniz. Ya da herhangi bir yazar, sanatçı karakterini gerçekmiş gibi benimsemezse ortaya gerçekten inandırıcı, samimi hikayeler çıkmaz. İnsanlar kendi hayatlarına alternatif olacak ufak kaçış yolları olan kurgu dünyalarını da kaybederlerse gün geçtikçe daha üzgün kişiler olurlar. Yani bu durumun toplumsal ve zihinsel alanda sıkıntı yaratması gibi bir durum söz konusu değil aksine insanları sıkıntılarından biraz da olsa uzaklaştırıp, onları rahatlatıyor.
Özetlemek gerekirse kendini bir kurgusal karaktere yakın hissetmek seni gerçek hayattaki sıkıntılarından gerektiğinde biraz da olsa uzaklaştıracak ve o karakterler sıkıştığın anda gerçek olmamasına rağmen senin yanında duracaktır.