İnatçı, çekingen, cimri, iyimser, müsrif… Aynı annesi… Zaten babası da öyleydi… Karakterimizi ve buna paralel davranışlarımızı hangi ailenin çocuğu olduğumuz mu belirliyor? Genetik bilimi, insanın kalıtsal yanını araştırarak bu soruya cevap bulmaya çalışıyor.
Kalıtım genetik faktörlere bağlı olarak ve çoğu zaman da anne babadan miras olarak alınıyor ve sonradan çevresel faktörlere de bağlı olarak insanoğlu bazı değişiklikler gösteriyor. Karakterimizin oluşumunda birbirinden farklı birçok etmen yer alıyor. Hangi ülkede hangi kültürde doğduğumuz, ailemizin sosyal çevresi, gittiğimiz okullar ile yaşadığımız mahallede edindiğimiz arkadaşların bizim “biz” olmamızdaki etkisi yadsınamaz. Ancak bunlar taşıdığımız genlerle var olan davranış biçimimizi yalnızca bir miktar törpüleyebiliyor. Yani kumaşımız neyse terzinin dikebileceği elbise o aslında…
İnsanın biyolojik ve bedensel yapısını belirleyen genetik bilimi, aileden alınan mirasın davranışlarımıza ve ruhsal yapımıza olan etkilerini araştırıyor ve ilginç tezler öne sürüyor. Mesela genetik yapısı suç işlemeye yatkın birisi, eğitimsiz veya eğitim seviyesi düşük, sevgi ve güven olmayan bir ortamda; cinayet, hırsızlık, adam yaralama gibi ağır suçlar işleyebilirken maddi durumu iyi, eğitim düzeyi yüksek, mutlu ve huzurlu aile ortamında yetiştiğinde bu durum şantaj ve tehdit gibi daha hafif sayılabilecek suçlarla sınırlı kalabiliyor.
Çocukların karakter ve kişilik yapılarını belirleyen birçok kod genlerinin üzerinde yazıyor. Tek yumurta ikizlerinin fiziksel yapıları gibi kişilik özellikleri de birbirlerine çok benzer. Birbirlerinden çok küçük yaşlarda ayrılan ve hiç görüşmeyen iki tek yumurta ikizinin hayatları incelenmiş, yıllar sonra bir araya getirilen ikizlerin çocuklarının adından meslek tercihlere kadar birçok noktada aynı şeyleri seçtikleri görülmüştür. Çok farklı çevresel etkenlere maruz kalmış tek yumurta ikizleri örneği, kalıtımın kişilik şekillenmesinde etkisini ortaya koyan ilginç bir örnektir.
İnsan olarak genetik yapımızı kromozom adı verdiğimiz 46 adet düz bir şekilde sıralanmış gen kalıtım ünitesi oluşturuyor. Genler, davranışın ortaya çıkmasından sorumlu sinir hücresi topluluğunun işleyişinden sorumlu olan proteinlerin sentezi için gerekli kodları içeriyor.
Sinir hücrelerinde davranışın boyutunu belirleyen moleküllerin (serotonin, dopamin, norepinefrin vb…) sentezi, yapımı ve miktarları, genler tarafından kodlanan enzimler sayesinde oluyor. Ayrıca genler, hormonlar ve hormon benzeri düzenleyici moleküllerin kodlarını da taşıyorlar.
Vücudumuzda yüzlerce değişik gen bulunmakta ve yüzlerce değişik hormon görev yapmakta… Hemen sizlerle bir çalışmanın sonuçlarını paylaşayım: 11. kromozomda 1360 harf uzunluğunda DRD4 adında bir gen bulunmakta. Bu gen dopamin adında bir proteini kodlar, dopaminin beyinde artmasıysa kişinin motivasyonunu yükseltir. Yüksek motivasyon ise bir süre sonra kişinin her şeyden sıkılmasına ve yeni maceralara yönelmesine sebep olur.
Serotonin de dopamin gibi beyinde etkili görev yapan bir hormondur. Eksik veya fazla olması karakter oluşumunu etkiler. Serotonin insana mutluluk, canlılık ve zindelik hissi verir. Serotonin aşırı düşük olduğu hallerde keyifsiz, tepkisiz, intihara, şiddete eğilimli, normalin üzerinde olduğu durumlarda ise aşırı titiz, aşırı düzenli ve aşırı evhamlı bir ruh hali görülür.
Kolesterolün aşırı düşük olması da serotonin eksikliğinde olduğu gibi saldırgan, kavgacı, agresif ve kontrol edilemeyen kişilik bozuklukları gibi semptomların görülmesine sebep olur.
Erkek çocukları üç nesildir gangster olan Hollandalı aile ile yapılan bir genetik çalışmada ailenin erkeklerinde Monoamine Oxidase A geninin değişik bir versiyonu bulunur ve bu versiyonun kodladığı hormonun da kanda kolesterol seviyesini düşürdüğü tespit edilir. Yani düşük kolesterol, suça yatkınlık oranını artırmaktadır.
Sonuç olarak insan, genetik bir bileşene sahiptir. Genel olarak kalıtım yoluyla edinilen davranışlar değişmeyen benzer özellikler taşır. Bazı davranışsal özellikler tek genlere bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Türler arasında farklılıklardan ayrı olarak tür içerisindeki farklılıklar da belli ölçülerde genetik etkilere bağlıdır; örneğin insan türündeki her bireyin cinsiyet, boy, zeka gibi bir çok fiziksel ve ruhsal eğilimi en azından şu yada bu ölçüde genetik kontrol altındadır.
Genetik bilginin ne anlama geldiğinin anlaşılması ve bu bilginin uygulanması ile ilgili çabalar, yeni toplumların oluşturulmasında da bize yeni seçenekler sağlamaktadır. Hastalığın, özelliğin veya davranışın genetik temeli ile ilgili yeni buluşların yapılması genetik biliminde yeni kapılar açmaktadır; ancak bunların kullanım alanına sokulması beraberinde etik sorgulamaları da gündeme getirmektedir. Gelecekte, ebeveynlerin doğacak çocuklarının özelliklerini istedikleri gibi biçimlendirmek amacıyla pre-embriyo döneminde DNA’ya genetik müdahaleler yapmak mümkün olacaktır. Böyle müdahaleler hastalıkların teşhisinden ziyade bir karakteristik seçenek amacıyla kullanılabilir ve bu da başka bir dünya demektir…
KAYNAKÇA:
http://dergipark.gov.tr
http://tip.deu.edu.tr