Genler mi, Çevre mi?

Zeka, kişilik ve yetenekler gibi farklılık gösteren özelliklerin ne kadarının kendimize ait olduğu, ne kadarının da yaşadığımız çevreyle bağlantılı olduğu kafamızı kurcalayan bir meseledir. İnsanlar, hep şu sorunun cevabını merak etmişlerdir: “Davranışlarımızı genlerimiz mi belirler, yoksa içinde bulunduğumuz çevre tarafından mı belirlenir?” Son zamanlarda yapılan araştırmalar, sıkça sorulan bu sorunun yanlış olduğunu belirtti.

Hayatımız boyunca en çok merak ettiğimiz şey kendimizdir. Bizi biz yapan nedir? Birbirimizden bu kadar farklı olmamızın sebebi nedir? Bu soruları bilimsel cevaba daha uygun hale getirelim.

Genlerin görevi nedir?

Genlerin görevi protein kodlamaktır. Proteinler vücudumuzun yapı taşlarıdır ve diğer proteinlerle etkileşim halinde hücre içindeki işlevleri yürütür. Proteinler ve onları kodlayan genler belirli bir canlı türü için bireyden bireye genler artıp azalmaz. Bende olan genler sizde de vardır, olmak zorundadır. Fakat genler kişiden kişiye değişen küçük harf farklılıkları gösterebilir, bu da ortaya çıkan proteinin çok küçük bir farkla üretilmesine yol açar. Örneğin, bu harflerdeki küçük farklar göz rengimizi etkileyen pigment değişikliğine sebep olur.

Araştırmalar

Önceki yıllarda insanlar üzerinde yapılan araştırmaların en önemli katılımcıları ise, doğanın bize sağladığı genetik klonlar, yani tek yumurta ikizleriydi. Bir bireyin DNA’sındaki kalıtsal kodun tümü, o bireyin genotipidir. Bu bireyin ortaya çıkan özellikleri ise, fenotipidir. Tek yumurta ikizlerinin genotipleri aynıdır fakat fenotipleri aynı değildir. Birlikte ve ayrı yetişen tek yumurta ikizleri karşılaştırıldığında, çevre etkilerindeki çeşitliliğin fenotip çeşitliliğe ne ölçüde katkıda bulunduğu tahmin edilebilir. Bu araştırmaya , farklı miktarda genotip ve çevre örtüşümü olan diğer karşılaştırma grupları da dahil edildiğinde yöntemin kapsamı ve bulguların genellenebilirliği artar.

İşte böyle hesaplanan kalıtılabilirlik (Genetik farklılıklardan ötürü bir özelliğin, bir popülasyon içerisinde, bireyler arasında gözlenebilir farklılıklar yaratabilme olasılığına denir.) endeksi yani belirli bir özellik için genotipik varyansın, fenotipik varyansa oranı, bilim tarihinin en yanlış anlaşılmış konusu olmaya adaydır. Örneğin, belirli bir özelliğin, diyelim ki zekanın kalıtılabilirliği %30 diye bulunmuş olsun. Bu sonuç “zekanın %30 genetik, gerisi eğitim” şeklinde bir yanlış anlaşılmaya yol açmaktadır. Doğru ifade şöyle olmalıdır: Belirli bir örneklem için, belirli bir testle ölçülen zeka katsayılarında (fenotipte) gözlenen bireyler arası farklılıkların %30’u genotip farklılıklarıyla açıklanabilir. Fark ne ki, diyebilirsiniz. Fark çok önemli. Kalıtılabilirlik endeksi, zeka dediğimiz şeyin biyolojik mekanizmalarıyla ilgili hiçbir şey söylemez. Öğrenme etkileri ile ilgili bir şey de söylemez. Sadece belirli bir örneklemdeki bireyler arası farklılıklara vurgu yapar ve bu örneklem için bu farklılıkların ne kadarının sadece kalıtım ile açıklanabileceğini söyler. Yani kalıtım endeksi, genlerin zekanın biyolojik altyapısına nasıl katkıda bulunduğu hakkında hiçbir bilgi vermez.

Genler mi, çevre mi?

“Genler mi, çevre mi?” sorusuna geri dönelim. Bu soru “ya biri, ya öteki” vurgusuyla sorulduğunda yanlış bir ikileme yol açmaktadır.

Davranışı etkileyen birçok genin etkisi, zaten çevre ile ilişki bağlamında, yani çevre etkilerine aracılık ederek ortaya çıkar. Genlerimizin altyapısını oluşturduğu alıcılar olmasa, biz zaten çevreden etkilenemeyiz. Daha önemlisi, bir ve aynı çevresel etki, alıcıdaki genetik varyansa bağlı olarak, farklı tepkilere yol açacaktır. Dolayısıyla, gen ve çevre etkilerini, sabki aralarında tercih yapmamız gereken birbirinden bağımsız faktörler olarak düşünmemeliyiz.

 

Kaynakça:

https://evrimagaci.org

http://dergipark.gov.tr

http://bilimveutopya.com.tr/

http://www.tdk.gov.tr/

(Visited 273 times, 1 visits today)