Taksiye bindiğimde her zamanki gibi radyoda kulaklarımı sanki kazıyormuş gibi hissettiren şarkılar çalıyordu. Anlamıyordum, insanlar bunları nasıl zevkle dinliyorlardı. Neyse dedim kendi kendime, bu benim problemim değildi. Taksi şoförüne adresi söyledim ve kulaklıklarımı takıp kendi müziğimin tadını çıkardım ne de olsa bugün on yedinci yaşıma girmiştim. Mutlu olmalıydım. Bunu dememe kalmadan hüzünlendim, insanlar bu yaşları ne çocuk ne de bir yetişkin kategorisine sokarlardı ben ise çocukluğumu yaşayamadan bir yetişkin olmuştum. Lisede girdiğim sınavdan sonra hayatım değişmişti; sıcacık yuvamı, ailemi, bırakıp gelmiştim buralara. Bazen bu kadar cesur olmama ben bile şaşırıyordum. Oradaki arkadaşlarımın her birin önüne akşam yemeği aileleri tarafından getirilirken ben burada kendi kendime yemek yapmaktan sıkılmıştım. Olsun dedim içimden ben şimdiden öğrenmiştim yalnızlığın ne demek olduğunu.
Şoförün arabayı durdurmasıyla geldiğimizi anlayıp düşüncelerimden uzaklaştım. İstanbul’a geldiğimden beri hep ve tek destekçim olan arkadaşımı mekânın camından masanın başında beni heyecanla beklediğini gördüm ve o da beni fark edince aynı anda gülümsedik. İçimi bir sıcaklık dolmuştu. Kapıdan girer girmez hemen bir garson bana saygı duyarcasına ‘hoş geldiniz’ dedi ve montumu aldı. Üstümdekileri çıkarmam uzun sürdüğü için biraz utanmıştım ama ne yapsaydım İstanbul bu aralar soğuk oluyordu. Garsona teşekkür ettim ve arkadaşımın yanına gidip ona sıkıca sarıldım. O kadar uzun süredir görüşmüyorduk ki sanki her şeyi içimde biriktirmiştim ve biraz daha konuşmasam patlayacak gibiydim ama önce menüye biraz göz gezdirdik ve sanırım adını tek anlayabildiğim şeyi söyledim. Sonra neden böyle şık ve pahalı bir restorana gelmiştik anlayamadım ama gördüğüm saygı hoşuma gitmişti ve yılda bir kere de olsa kendimi özel hissetmek iyi gelmişti. Uzun bir konuşmanın ardından yemeklerimiz geldi ve açlıktan gözümüz dönmüşçesine tabaklarımızı silip süpürdük. Ardından arkadaşım garsona kaş göz yapmasıyla doğum günü pastasının gelmesi bir olmuştu. O an çok mutluydum ve sanki mumların üzerindeki her ateş sevdiklerimi, giden yaşlarımı ve yaşadığım iyi kötü anıları temsil ediyordu. Bütün içtenliğimle dilek dileyip bütün mumları söndürdüm. Arkadaşımla tekrar sarıldık ve bana beni ne kadar iyi tanıdığını gösteren bir hediye almıştı. Üzerinde dalga olan bir kolyeydi bunu hiç çıkarmayacağıma emindim. Daha sonra üzülerek de olsa hesabı ödedik ve oradan ayrılmak için kalktık. Arkadaşım çok ısrar etse de eve gidip biraz yalnız kalmak istediğim için onu yolcu ettim ve ben de biraz bebekte yürüyüş yapmak istedim.
Her zamanki gibi deniz kokusu genzimi yakmıştı ama bu beni mutlu ediyordu her adımımda daha çok içime çektim ve fazla yürümeden, annemin bu saatte yalnız başıma yürüdüğü öğrense kızabileceği, düşüncesi beni rahatsız etti ve hemen taksi çağırdım. Taksiyi beklerken insanları seyrettim, kimi ailecek yürüyüş yapıyor kimi arkadaşlarıyla kafede sohbet ediyor kimi de benim gibi yalnız. Çok geçmeden taksim geldi ve eve doğru yola koyulduk. Camdan bakarken İstanbul’un tüm ihtişamı her zamanki gibi üzerindeydi ve tekrar aşık oldum. Son kez denize baktım ve yurdun dar caddesine girdik. Parayı uzatıp taksiden indim. Yurttan içeri girdiğimde görevli bu saatte neredeydin gibi bakmıştı ve sana bir paket bıraktılar dedi. Şaşırmıştım, hemen paketi alıp odama çıktım. Oda arkadaşım kaçıncı rüyasındaydı bilemedim onun için yavaşça girdim ve yatağıma oturup hızlıca kutuyu kucağıma aldım ve hediye paketini açtığımda gözlerime inanamadım içinde babamın çok eski bir kamerası duruyordu. Onu gördüğümde gözlerim doldu, hemen kamerayı açtım ve eski resimlerimiz karşıma çıktı. Onları görünce gözyaşlarıma engel olamadım. Evden gittiğimden beri ailemi hiç bu kadar yanımda hissetmemiştim ve yarım saat geçse de hala resimlerden ayrılamamıştım. Ara ara videolar gelince de o zamanlar ne kadar mutlu olduğumuzu daha iyi anımsamaya başlıyordum.
En sonda ise yeni bir video çıktı karşıma. Abim, annem, babam benim hep yanımda olduklarını söylediler ve biraz konuştuktan sonra video bitti. Abimi görmek daha da iyi gelmişti, kavgalarımızı bile ne kadar özlemiştim. Bu yorucu hayatımda bunları görmek bana, bir yıl daha hasretime karşı koymama yardım eder diye düşündüm. Yastığa kafamı koydum, ‘aile’ diye düşünmeye başlayacaktım ki düş dünyasına yol aldım.