Davranışlarımız, kişiliğimizi bize ait olan ve genetik bilgileri değiştirilemeyen DNA’larımız mı yoksa yaşadığımız bölgedeki insanlar mı, yani çevremiz mi, bunu belirler? Bunun topluma olan etkisi neler?
Bu sorunun yalnızca: “Çevrenin veya genlerimizin etkisi vardır.” diye bir cevabı yoktur çünkü ikisi de birbiriyle etkileşim halindedir.
Bu konuyu daha iyi inceleyebilmek ve araştırabilmek adına tek yumurta ikizleri üzerinde araştırma yapılmıştır. Doğduktan hemen sonra ikizler birbirinden ayrı bir şekilde büyütülmüşlerdir. Yıllar sonra tekrar onları bir araya getirdiklerinde ise benzer kişiliklere sahip olduklarını görmüşlerdir. Bu durum genlerin etkisini göstermektedir.
Fakat ikizlerle yapılan başka bir araştırmada onların birbirinden bambaşka özellikleri, yetenekleri ve davranışları olduğu da saptanmıştır. Eğer bizi biz yapan özellikleri sadece genler belirleseydi, ikizlerin tıpatıp aynı özelliklere sahip olması gerekirdi.
İnsanın kişilik oluşumunda elbette çevre faktörü önemli olsa da bilhassa ailenin gelirinin, eğitiminin, sosyal durumunun, çocukları büyütürken takındığı tutum çok önemli olduğu saptanmıştır.
Örneğin sevgisiz bir ailede büyüyen bir çocukla; sevgi dolu, paylaşımcı bir ailede büyüyen bir çocuk aynı değildir. Sevgi dolu ailede büyüyen çocuğun ileride daha az sorun yaşadığı çünkü sorunlarla baş etme konusunda daha güçlü bir tavır takındığı saptanmıştır.
Çocuklar pek çok şeyi başkalarından görerek öğrenirler bundan dolayı yaşadığı çevre bu süreçte çok önemlidir. Anne-baba-kardeşten edindiği ve kişiliğine yerleşen davranışlar vardır.
Annelerin veya babaların çoğu zaman böbürlenerek “aynı ben” diye çocuğunun davranışı için gurur duyarken bir taraftan da bazen bu davranışa sahip olduğu için üzülürler. Onlar, bunların her ne kadar genlerinden geldiklerini düşünseler de aslında bu zaman içinde çocuğun görüp yaşayarak edindiği bilgi ve davranışlardır.
Ailenin çocuğa karşı olan tavır ve davranışları bazen genlerin baskınlığının üzerine çıkıp çocuğunun tavır ve davranışını değiştirebilir.
Aslında gensel olarak çok sosyal, enerjik, girişken bir çocuk; baskıcı, otoriter, çok katı kuralcı bir ailede bu özelliklerini kaybedebilir veya tam tersi olarak; utangaç, içine dönük sessiz bir çocuk, sosyal, iyi eğitimli, çocuğa nasıl yaklaşması gerektiğini bilen ve sevgi dolu bir ailede yetiştiğinde utangaç yapısını yenebilir ve sosyalleşmeye adım atabilir. Yani buradan şu sonucu çıkarabiliriz; ebeveynlerin çocuklarına olan sevgilerini göstermeleriyle ve onlara doğru yaklaşımlarıyla, çocuklarında sosyalleşmelerini sınırlandıran davranışları aşmaları mümkündür.
Biz insanlar, davranışlarımızı hem genetik olarak hem de çevresel faktörler sayesinde şekillendirip onları kazanıyoruz. İkisini birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Ama benim fikrime göre çevrenin etkisi genlere göre biraz daha baskın geliyor. Her ne kadar belli bir yapıya, özelliklere sahip olsak da onun sınırlarını çevremiz belirliyor diye düşünüyorum. Bundan yola çıkarak yaşadığımız çevrenin özellikleri, oradaki gözlemlerimizin, öğrendiklerimizin ve yaşadıklarımızın üzerimizdeki etkisi çoktur. Her ne kadar genlerimiz bize iyi ya da kötü yandan bir şeyler katsa da çevremiz bunu tam tersine çevirebilir.