Eğitim nedir, hiç bu soru üzerine düşünmüyor gibiyiz. Kitabi tanımlar insanlığın ürettiği bilgilerin, yaptığı keşiflerin, ulaştığı bulguların bilimsel bir süzgeçten süzülüp hayatta kalma becerileri, içinde yaşadığımız doğa, biyolojik/kimyasal/siyasal tarih gibi alanlara ayrılarak insanlara öğretilmesi olarak cevaplıyor bu soruyu. Alanlara ayrılarak aktarılan bu bilgiler, uzmanlaşmayı esas alan bir eğitimi işaret ediyor elbette. Oysa uzmanlaşmaya dayalı bu sistemler çok da eski sayılmaz. Bugünün eğitim sistemi, sanayi devriminin doğal bir sonucu olarak yükselmiştir. Üretimde, hizmette, bilimsel gelişim süreçlerinde yer alan tüm rolleri dolduracak insan kaynağı eğitim sistemi içerisinde yetişir.
Bugün herkesin okumak için tüm kaynaklarını harcamaya gönüllü olabildiği üniversitelerin kökeni üzerine de düşünmek gerekiyor. Batıda üniversite fikrinin ortaya çıkışı kentleşme ile paralel ilerliyor. Bugün dünyanın en iyi üniversitelerine sahip Amerika ya da Japonya gibi ülkeler de bu sistemi modern üniversitenin yükselişi olarak göstermektedir. Günden güne dünyanın dört bir yanında eğitim anlayışının değişmesiyle beraber teknolojinin hızla gelişmesi eğitimi başka bir noktaya taşımaktadır. Eğitimdeki bu reforma bir yandan e-öğrenme de denilmektedir. İletişim teknolojilerinin yayılmasıyla hayat bulan e-öğrenme yükseliyor. Şimdilik klasik eğitim sistemimizi kökten değiştirmek yerine, öğrencilere ulaştırılma yöntemini değiştiriyor olsa da oldukça etkin bir dönüşüm. İnternete erişebiliyorsanız Stanford, Berklee ya da MIT gibi dünyanın en köklü eğitim kurumlarının derslerine de erişebiliyorsanız bu pek de küçümsenemeyecek bir adımdır. Farklı ülkelerin eğitim sistemlerine, müfredatlarına, ders kaynaklarına erişip üstüne üstük bu derslerin kendi ülkenizdeki okullarda okutulması ve bu müfredatlara yönelik diplomalar verilmesi bunun en büyük kanıtı niteliğindedir.
Tahmin edildiği üzere gelecekte teknolojisiz bir eğitim düşünülemez bir hal almıştır ve günden güne önemini arttırmaya devam edecektir.