“2027 Yılı. İnsanlar geleceği her zaman merak eder ve etmiştir. Karantina süreci sona erdiğinde bir grup girişimci gencin de aynı merakları, aynı tutkuları vardı. Bir bilim laboratuvarı içinde seri bir şekilde çalışıyorlardı. Tam beş yıldır. Pek çok girişimci ve bilim adamının çabası geleceğe gitmek üzerine olan böyle bir yılda, kendi buluşlarını yaratmak ve kendilerine kazanç getirmek istiyorlardı. Onlardan birisi bendim ve benle beraber beş kişiydik. Zaman daralıyordu. Şuan Dünya’nın böylesine bir projede çalışmasının sebebi Dünya üzerindeki kaynakların çok yakın bir zamanda tükenecek olmasıydı. Artık yokluk, açlık ve sefalet Dünya’ya hakimdi. Artık sadece başarılı olanlar, soylular ve yiyecek bulmaya cesaret edenler hayatını sürdürebiliyordu.”
Yine laboratuvardan çıktığım sıradan bir gün. Eve gideceğim ve biraz vakit geçireceğim. Kentin en sıkı çalışan insanı olarak tanınırım. Yaptığımız proje yarın bir yarışmada sergilenecek. Bizim için hayati bir an olacak. Yıllardır çalıştığımız proje bize meyvelerini veriyor. Başaracağımızı umuyoruz. Güvenimizi yüksek tutuyoruz. Fakat çok büyük bir sorunumuz Dünya’da şartların zorluluğu. Zorluk içinde verilen böylesine bir mücadele… Aklımdan kara düşünceleri atıyorum ve eve gidiyorum. Çantamdaki projeyi çıkarıyorum. Onu yakın arkadaşım ve bu yoldaki önemli yoldaşım Nathan’a gösteriyorum. Nathan bana gayet yeterli olduğunu söylüyor. “Yarınki Texas eyaletinde olacak yarışmaya hazırlan” diyor. Yorgun olduğum için dinleniyorum.
Gözlerim yarı açıkken uyanıyorum. Dünya’da yaşamak için yeterli miktarda yiyecek kalmadığını duyuyorum. İçeriden Jack’in sesini duyuyorum. “Başlıyoruz Max!” diye bağrıyor. Hafif bir motor sesi duyuyorum ve gözlerim tekrardan kapanıyor. Kapandığında fark ettiğim tek şey ise Nathan’ın yanımda olmayışı oluyor…
Güne başlıyoruz. Takım elbisemi giyiyorum. Hazır olduğumu belirtiyorum. Projeyi elime alıyorum. Max’in aracına binip hızlıca yarışmaya gitmeye çalışıyoruz. Max “Yol çok uzunmuş.” diyor ve Jack’in koltuğa derhal geçmesini söylüyor. Max’in zaten kurnaz birisi olduğu ortada. Bu küçük olayın ardından geldiğimizi söylüyor Max. Güvenlik görevlilerine kimliğimi gösteriyorum. İçeri giriyorum. Sunucunun dediklerine aldırış etmiyorum sıramı bekliyorum. Fakat çevreme bakındığımda önemli bir problemi fark ediyorum. Bulunduğum yerde kimse yok. Sadece ekip arkadaşlarım var. Bu sırada sunucu yarışmacıların gelemediğini belirtiyor. Hızlıca dışarı çıkıyoruz. Max ile Nathan kavga ediyor. Max Nathan’ı kovuyor. Biz Copper ve Jack ile arabada bekliyoruz. Max Nathan’ı almadan arabaya biniyor ve eve geri dönüyor. Bize bu olayı unutmamız gerektiğini söylüyor.
Olaydan birkaç ay sonra çalışmamızı tamamlıyoruz. Yorucu bu özel günün ardından yatıyoruz. Gözlerim yarı açıkken hafif bir motor sesi duyuyorum. Bir an düşünüyorum. Ben sanki bir şeyler hatırlıyorum… Fakat kendimi projenin içinde uyanırken buluyorum. Etrafıma bakınıyorum. Bir robot görüyorum. Ne olduğuna anlam veremiyorum. Copper “Uyan!” diye bağrıyor. Robotla birlikte bir kaç tane üzerinde hiç görmediğim bir alfabeyle bir yazı yazan, hiç görmediğim zırhlı insanların bize doğru koştuğunu fark ediyorum. Copper ile birlikte kaçmaya başlıyorum. Şans eseri bir sığınak buluyoruz. Copper bana olayı anlatmaya başlıyor. O andan itibaren gelecekte olduğumuzu anlıyorum. “Dünya’nın umudu bizde. Max sen araştırmalara başla burada bir telefon gibi bir cihaz var.” diyor Copper. Jack “Arkadaşlar onlar büyük ihtimalle polisti” diyor. “Aksiyona hazır olun çünkü artık yapacak çok bir şeyimiz kalmadı. Cihazı da kaptırdık. Bu olay bize harekete geçmemiz gerektiğini anımsatıyor. Jack sen şu kabloyu al. Copper benimle gel yönetimin bizden haberi yok onlara olayı anlatmalıyız. diyor Max. Max’in yaptığının saçmalık olduğunu söylüyorum. Yönetim bizden haberdar ve bizi yakalamaya çalışıyor. Şuan bizi suçlu zannediyorlar. Kaç yılında olduğumuzu bilmiyoruz ama geri dönüş yolu çok. Sadece bir gemi lazım. Uzay gemisi. Şuan geçmişteki insanlar bizden umut diliyor. Onların umudu boşa olamaz!
Hızlı bir şekilde harekete geçiyoruz. Bizim kalabileceğimiz yer olarak bulduğumuz sığınağı seçiyoruz. Max bir miktar para bulduğunu söylüyor. Cihazla en yakın istasyonu buluyor. Oraya tüm hızımızla gidiyoruz. Bir gemi kiralayacak para elde etmişiz. Gemiyi kiralıyoruz. Pilot bizi bolluk içindeki marsa götürüyor. Dünya’dan çıkarken Dünya’nın bir çöle dönüştüğünü görüyorum…
Marsa indiğimizde oradaki çiftçiler bize yardım ediyor. Yönetime kendimizi inandırabiliyoruz. Bize bol miktarda yardım paketi veriyorlar. Bir uzay gemisi vererek kullanmayı öğretiyorlar. Üzerimdeki yükü hissediyorum. Dünya’nın kaderi bizim elimizde diye düşünüyorum… Fakat bir problemimiz var. Zaman makinemiz elimizde yok. Yönetim bizi “hyperspace” dedikleri bir terim ile uzaya fırlatıyor. Uzay gemisi ile galaksinin dışına çıkıyoruz. Artık gördüğümüz tek şey karadelikler. Çıkabileceğimiz en yüksek hız ile bir çözüm yolu arıyoruz. Peşimize takılan bir grup gemi görüyoruz. Manevralar ile onlardan kaçıyoruz. Gemiler bize ateş etmeye başlıyor. Anlıyorum çünkü onlar büyük ihtimalle o polislerden. Bir karadelik görüyoruz. Olabildiğince uzaklaşıyoruz. Bir türlü bir kaçış yolu bulamıyoruz. Max kimsenin beklemediği bir şey yapıyor. Arka kapıyı açıyor. Biz polis gemilerinde buluyoruz kendimizi. Fakat garip bir şey oluyor. Polisler bizi yönetime götüreceklerini söylüyor. Anlam veremiyoruz. Meğerse yönetim göndermiş. Uzun bir yolculuğun ardından yönetimde buluşuyoruz. Polisler zaman makinemizi bulmuşlar. Yardım paketlerini bize vererek bizi tekrardan geçmişe yolluyor. Dünya’ya geri döndüğümüzde bizi kahraman ilan ediyorlar. Bu sadece uzun bir kutlama töreninin başlangıcı oluyor…