Bugünkü yazımda çağımızın popüler sorularından ‘Geçmişi mi değiştirmek isterdin yoksa geleceği görmek mi?’sorusuna yanıt arayacağız.
Öncelikle bu soruya yanıt aradığım kişilerden aldığım dönütler sonucunda ve yaptığım araştırmalar sonucunda,yanıtlarımız ve neden o yanıtı verdiğimizin gerekçelerinin birbirinden yaratıcı olduğu kanısına vardım.O zaman birkaç örnek vereyim;
Cevap 1:Geleceği görmek de, geçmişi değiştirmek de istemezdim..
Geçmişim ve hatalarım bugünüme beni getirdi.
Geleceği görmek ve neyle karşılaşacağımı bilmeyi istemem, bunu bilmemek insanı umutla hayata bağlayan yaşama sevincini veren şey.
Cevap 2: Geleceği görebilmek. Geçmişi ne kadar çok değiştirirsen değiştir, yine yeterince değişmiş olmaz.Dünyada binbir çeşit insan var, herkesin farklı görüşleri var. Biri çıkar der, şu aslında böyle olmalı. Sonra sen oradaki o şeyi değiştirirsin. Sonra kafana yatmaz yine değiştirirsin. Yine yine yine derken görürsün ki asla olmuş bitmiş bir şeyin daha doğrusu daha yanlışı olamaz. İnsanın elinde olsaydı en iyisi geleceği görmek olurdu. En azından faciaları diğerinden daha az olur.
Aldığım yanıtlar neticesinde çoğunluk geçmişe gidip günümüzü ve geleceğimizi daha mutlu,daha yaşanası bir hale getirmeyi istiyor,kanısına vardım.
Peki geçmişe gidip,geçmişi değiştirmek mümkün mü?
İnsan zihni, zamanın tek yönlü ve doğrusal olduğunu (zamanın oku), yani geçmiş-şimdi-gelecek hattını takip ettiğini düşünmeye şartlanmıştır. Ne var ki, George Ellis gibi bazı bilim insanları ve felsefeciler, geleceğin geçmişi etkileyebileceğini ve bunun “kuantum mekaniğinin ortaya çıkan bir özelliğinden kaynaklanabileceğini” ileri sürmekteler. Şöyle ki: Gündelik deneyimlerimize göre, olaylar sadece tek yönlü gerçekleşir ve bunlar geri döndürülemezdir. Örneğin, bir masadan bir bardağı düşürdüğünüzde bardak paramparça olur ve bütün kırık parçalar etrafa saçılır. Kırık parçaların hepsini tek tek yapıştırsanız bile bardak bir daha asla eskisi gibi olamaz. Parçaları birleştiren bağ tamamen kopmuş, onların bir arada kalmasını sağlayan yapı tamamen yok olmuştur.
Atom seviyesinde durum, bilyelerin davranışına çok benzerdir. Ne kadar çok atom birbiriyle etkileşime geçerse ve çarpışırsa o kadar rastgelelilik ortaya çıkacaktır. Bu rastgelelilik hakkındaki ve rastgelelilik miktarının bir nicelikle ölçülmesi anlamına gelen “entropi” hakkındaki bazı argümanlar(kanıt niteliğinde belge), “Zamanın yönünün ilerisi olduğunu gösteren hiçbir şey yoktur,” der. Örneğin, kahveniz ısısını onu saran havaya verir, yani atomların enerjileri eşitlenir, enerji yitimi denen olay gerçekleşir. Bu sırada atomların zamanda ileri mi gittiğine yoksa geri mi gittiğine karar veremezsiniz. Önce kahveniz ısıyı vermiş ve hava ısınmış olabilir ya da önce hava ısıyı almış ve kahveniz bu yüzden soğumuş olabilir. Tam da bu noktada, “kuantum mekaniğindeki tek yönlü bir süreç” devreye girer. Bu sürece kuantum uyumsuzlaşması, başka bir deyişle kuantum bileşenleri arasındaki uyumun kaybolması denir. Uyumsuzlaşmanın enerji yitiminden daha hızlı gerçekleştiği göz önünde bulundurulduğunda, zamanın ilerleyişinin beyinlerimizin algıladığından farklı olması ihtimal dahilindedir. Buna bağlı olarak, geçmiş ve gelecek tanımlarının yenilenmesi, hatta geçmişin değiştirilmesi ve geleceğin ön görülmesi bile mümkün olabilir. Fakat bu yöndeki argümanlar, yürütülen bazı deneylerle destekleniyor gibi görünse de kesin karara varmak için henüz erken çünkü bu argümanlar hala tartışmaya açık durumdalar.
Peki,sen geçmişi mi değiştirmek isterdin yoksa geleceği görmek mi?
Kaynakça:http://www.bbc.com/earth/story/20160708-the-past-is-not-set-in-stone-so-we-may-be-able-to-change-it