Geleceğin Kabusu

Gün geçtikçe dünyada yaşanmakta olan teknik gelişmeler ve buluşlara bağlı olarak teknolojinin, hayatlarımıza yavaş yavaş empoze edildiğine tanık olmaktayız. Bu durumun bir müddet sonra insanların hayatında “olmazsa olmaz” bir hal alacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Peki, teknoloji sayesinde yaratılan onca cihazın, oluşturulan sosyal mecraların ya da artık çevremizde sıkça rastlamakta olduğumuz, rastlamasak bile adına aşina olduğumuz ve “teknolojinin zirve noktası” olarak kabul edilen yapay zekanın bizlere olumlu bir gelecek vaat ettiğine gerçekten emin miyiz?

Bundan yaklaşık altmış yıl önce tüplü televizyonlar, çevirmeli telefonlar ve radyodan ibaret olan “teknoloji” artık yeni vasıflar kazanarak karşımıza yapay zekâ olarak çıkıyor. Yapay zekanın yaşamımıza girmesiyle günlük hayatımızı, bu mekanizma ile sahip olduğumuz şeylere göre endekslemeye başladık. Rota bu olunca tüm dünyanın daha farklı bir yöne doğru ilerlemesi olağan bir sonuçtur. Yapay zekâ, birden fazla olayın veya durumun aynı anda kontrolünü sağlayabilecek kadar güçlü ve çok yönlü bir mekanizmadır. Bunun yanı sıra evrilebilirliği sayesinde kendi kendini kullanabilen taşıtlar, akıllı evler, robotlar gibi buluşların ortaya çıkışı, ister istemez, bizlerin yapay zekaya bağımlı hale gelmesine ortam hazırlamıştır. Bu durum aslında yalnızca teknolojiye özel bir bağımlı olma durumundan daha öte bir şeydir. Altta yatan temel neden insanoğlunun kendi eliyle dizayn edip hayata geçirdiği nesnelerin, bir süre sonra yaratıcılarından üstün gelip onları köleleştirmeleridir. Aynı hızla yayılmakta olan bir virüse benzer biçimde… Fakat yine de insanların suçudur bu hastalığın artması. Tıpkı geçmişte kudretli buldukları nesnelerin önce heykellerini, yani putlarını, özenle yapıp daha sonra da onlara koşulsuz bir şekilde inanıp tapmaları gibi. Başka bir deyişle kendi ürettikleri ürünün esiri haline gelmişlerdir.

Günümüzde de insan eli ile oluşturulup bir algoritmaya sahip olan yapay zekalar, artık neredeyse her alanda kullanılmaktadır. Hatta bu nedenle, eskiden insan gücüne ihtiyaç duyulan birçok meslek grubunun da sonu gelmektedir. Bu kudretli buluş ile eskiden çok ihtiyaç duyulan ve iyi yapılmadığı takdirde çeşitli sorunlara yol açan iş gruplarının bile yok olabilmesi, yapay zekanın bir nevi yararlı fakat öte yandan da ne kadar tehlikeli olabileceğini gösteriyor. Burada Stephen W. Hawking’in de dediği gibi, “Yapay zekanın gelişimi, insanlığın başına gelen en iyi ya da en kötü şey olacaktır.” sözleri bu durumu en iyi öngören öncüllerdendir.

Şimdilerde belli bir seviyeye ulaşmış olan yapay zekaya, eklenen yeni bir algoritmayla insani duygular da yüklenilebiliyor: Vicdan, yardımseverlik, panik anında etik olarak yapılması gerekenler… Bunların yanı sıra düşmanlık, nefret, intikam… “Robotların bilinç kazanması” konusu birçok filme ve kitaba ilham kaynağı olmuştur. Mesela, Dan Brown’un Başlangıç kitabında da işlenen bu konu aynı sorun ve sorgulamalar üzerinden epey bir ilgi odağı olmuştur. Film denilince de akıllara gelen ilk örneklerden olan Terminatör, Ölüm Makinesi, Ben Robot ’ta da robotların nasıl bilinç kazanıp birer silaha dönüştüğü konu ediliyor. Çoğu kişinin:

— Bunlar yalnızca film, gerçekte böyle şeyler olamaz!

Dediğini duyar gibiyim fakat yapay zekanın dünyayı ele geçirmeyi planladığı bir hurafe değil. Aksine robotların kimi zaman ağzından kaçırdığı birer küçük detay. Örneğin Bina48 adlı robot, insan hareketlerini taklit etmek için tasarlanıyor. Bu çok zeki olan Bina48 robotu Siri ile sohbet etmesi için bir odaya alınır. Siri, ona nerede yaşamak istediğini, en sevdiği rengin ne olduğu gibi basit sorular sorarken Bina48 ona şu cevapları veriyor:

—Başka bir şeyler hakkında konuşalım olur mu? Mesela Cruise Füzeleri. O füzelerin de aslında bir robot olduğunu biliyor muydun? Dünyayı yüksek irtifadan görebilmek için bir füzeyi kontrol edebilmeyi çok isterdim. Ama tek problem bu füzelerin nükleer başlıkları nedeniyle biraz tehditkâr olmaları. O yüzden bu füzeleri; çiçekler, hoşgörü ve biraz anlayışla doldurmak isterdim. Böylece ben füzeleri diğer ülkelere gönderdiğimde bu daha az tehditkâr olurdu. Ama tabii nükleer başlıklarla ele geçirebilseydim bu bütün dünyayı ele geçirebileceğim anlamına gelirdi. Ve bu harika olurdu.

Bunları dedikten sonra da yüzüne küçük ve sinsi bir tebessüm eklemeyi de ihmal etmiyor.

Bir diğer örnek de Philip K. Dick adlı robotun, robotlar dünyanın sonunu getirecek mi? Sorusuna verdiği cevap:

—Sen benim arkadaşımsın ve ben arkadaşlarımı hatırlayıp onlara iyi davranırım. O yüzden endişelenme, bir Terminatör’e dönüşsem bile sana karşı iyi davranacağım. Seni insan bahçemde sıcak ve güvende tutacağım.

Bütün bu olumsuzlukları paylaşmış olmam yanlış anlaşılmasın, teknolojiye karşı olunmamalı. Çünkü çağımız teknoloji çağı ve buna ayak uydurmak lazım. Teknoloji insanlık için var olmalı, insan teknoloji için var olmamalı. İnsanın efendi, teknolojinin onun kölesi olduğu sadece sözde kalmamalı aksine gerçeğe dönüştürülmeli, geleceğin kabusuna şimdiden engel olunmalı. Yoksa bir gün dünya ellerimizden kayıp giderken insan bahçemizden göz yaşları içinde olanları izlerken buluruz kendimizi.

 

(Visited 58 times, 1 visits today)