Geleceğin Gizemi

Tüm hayatım boyunca aynı hedef için çabaladım. Uyumadım, dinlenmedim, bana herkesin imkânsız dediği hayallerimi gerçekleştirmek için uğraştım. Hava diğer her günle aynıydı, hafif bir yağmur rüzgarla adeta dans ediyordu. Yağmur damlalarının cama birer birer çarpışı kulaklarımda yankılanıyordu. Ben küçüklüğümden beri geçmişle geleceğe aşıktım. Acaba geçmiş ve gelecek arasında zaman yolculuğu yapabilsek nasıl olurdu düşüncesi yıllardır aklımı kurcalıyordu. Bugün o gündü, icat ettiğim zaman makinesini tamamlamıştım. Hesaplamalarımın hepsi doğru ise, yaklaşık 3 saat boyunca istediğim zamana yolculuk yapabilecektim. Fakat o 3 saati aşmadığımdan emin olmam lazımdı, çünkü icat ettiğim zaman makinesinin gücü sadece o kadar yeterli olabilecekti ve zaman makinesinin gücü tükendiğinde geri dönmem mümkün olmayacaktı. Elimi makinenin düğmesine uzattım ve seneyi ayarladım.

Sene 2124, tam 100 sene sonra. Gözlerimi açtığımda bir caddenin ortasındaydım. Gözüme takılan ilk şey etrafta insanların yanında adeta yardımcıları gibi yürüyen robotlar olmuştu hem çok gerçekçi duruyorlardı hem de bir o kadar yapay. Robotların şokunu üstümden daha atamadan bir anda karşımda uçan arabayla birisi bana korna çalarak yoldan çekilmemi söyledi. Nasıl tepki vereceğimi bilememiştim, arabalar yerden belli bir yükseklikte uçuyorlardı ve anladığım kadarıyla yaşanan küresel ısınma ve hava kirliliği gibi problemler çözülmüştü. Her yer yemyeşildi, hava tertemizdi ve iklimler olması gerektiği gibiydi. Gördüklerimle başımın döndüğünü hissettim ve ben tam dengemi kaybederken bir anda yanımda bir robot belirdi. Robot önce kendisini tanıttı sonra da ateşimi ölçtü. Robot hasta olmadığımdan emin olduktan sonra bana karşıdaki pastaneyi gösterdi ve sattıkları tatlıların beni hemen iyileştireceğine söz verdi. Robotla yaşadığım olayı daha sindiremeden kendimi pastanenin kapısında buldum.

Pastane kocamandı ve tam bir hayal ürününe benziyordu. Masalar dans ediyor, sandalyeler eşlik ediyordu. Tatlılar konuşuyor, garson robotlarla masaya geliyorlardı. Kapıdaki robot beni karşıladı ve bana nasıl yardım edebileceğimi sordu, ben de yolun karşısında bir robotla tanıştığımı ve kendimi iyi hissetmem için beni buraya yönlendirdiğinden bahsettim. Robot sanki dediklerim çok mantıklıymış gibi kafasını salladı ve onu takip etmemi söyledi. Garson robot beni birinin daha oturduğu bir masaya oturttu ve bana iyi gelecek o tatlının birazdan hazır olacağını söyledi. Masaya oturduğum gibi masadaki kadının gözleri doldu. Masadaki ağlamaklı kadına yardım edebileceğim bir şey var mı diye sordum, kadın ise cevap olarak benden özür diledi. Kadın yaşlıydı, elleri titreyerek anlatmaya başladı “anneanneme çok benziyorsunuz, kendisini ben küçükken kaybettik, annem de anneannemin ölümünden kısa bir süre sonra hastalandı ve onu da kaybettim. Annem de nerdeyse anneannemin kopyasıydı. Sizi görünce aklıma onlar geldi kusura bakmayın rahatsız ettiysem. Hatta, anneannemde tıpkı sizin gibi giyinirdi, üstünüzdeki bluzu onun bir fotoğrafında görmüştüm sanırım. Neyse tekrardan kusuruma bakmayın.” Kadına baş salığı diledim ve anneannesinin ve annesinin adını sordum. Yaşlı kadın bana kendimin ve kızımın adını söylediğinde nasıl tepki vereceğimi bilemedim, sonrasında kadına kendi adını sordum ve torunumun adını söyledi. Masadaki yaşlı kadına yani torunuma sarıldım, daha fazla onunla kalıp sohbet etmek istesem de saatimdeki alarm çalarak bana 3 saatimin nerdeyse dolduğunu hatırlattı.

Torunuma kim olduğumu açık etmeden ona sımsıkı sarılıp  veda etttım ve caddenin ortasındaki sadece benim gözüme görünen zaman makinemi başlatarak günümüze döndüm. Fakat aklımda sadece tek bir soru kalmıştı, ben ne zaman ve neden ölmüştüm.

(Visited 7 times, 1 visits today)