Son iki yüzyıl boyunca insanlığın hedefleri daha çok gökyüzüne yönelmeye başladı. Bunun sonucunda pek çok başarıya imza attık. Uzaya insan gönderdik, Dünya’nın etrafına uydular yerleştirerek bugün ki iletişim ağının temellerini attık ve Ay’a insan gönderdik. Bunlar gibi daha pek çok gelişme olsa da her zaman aklımızda:” Acaba evrende başkaları da var mı?” sorusu oldu. Özellikle de kozmosun ustası Carl Sagan bu fitili bizzat şu sözüyle ateşlemiştir: “Eğer tüm evrende yaşam sadece Dünya’da varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu.”
İnsanlığın yeni yer arayışının arkasında yatan sebepler sadece merak değildi tabiki. Artan sanayi üretimi sonucu hızlı gelişen şehirler, Dünyayı kirletmeye başlamıştı. Bunun sonucunda Dünya küresel ısınma kavramıyla tanışmış oldu. Ayrıca fosil yakıtların her geçen gün kullanımının artması küresel ısınmayı hızlandırmıştır.
Elbette yeni bir yaşam alanı aranmalı. Her zaman bir felaket olduğunda bundan olabildiğince az hasar alarak sıyrılabileceğimiz ikinci bir evimiz olmalı. Ama bu Dünya’dan da vazgeçmek anlamına gelmemeli. Çünkü yeni bir yer bulsak bile oraya ulaşıp koloni kurmamız uzun yıllar sürecektir. Peki gezegenimizdeki en büyük problem olan küresel ısınma nasıl engellenebilir?
Öncelikle bir sorunu çözmek için onun temeline inmemiz gerek. Küresel ısınmanın en büyük nedeni fosil yakıt kullanımı. Şu anda enerji ihtiyacımızın yaklaşık %80’i sadece fosil yakıtlar sayesinde karşılanmakta. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması en bariz ve net çözüm olacaksa da yenilenebilir enerji kaynaklarının da birçok sıkıntısı bulunmakta. Mesela güneşli olmayan günlerde güneş panelleri kullanılamayacak, rüzgarsız geçen günlerde rüzgar türbinleri çalışamayacak ve hatta yazın hava sıcaklıklarının arttğı dönemde su enerjisinin kullanımı zorlaşacak. Sürdürülebilirlik konusunda eksikleri olan yenilenebilir enerji kaynakları bu eksiklikleri kapatılıncaya kadar enerji talebimizin büyük bir çoğunluğunu karşılaması pek de mümkün değil. Peki başka bir çözüm yolu var mı?
Şu ana kadar fosil yakıtlardan olabildiğince hızlı bir şekilde vazgeçmemiz gerektiğini ve bu süreçte de yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğini kavradık. Peki bu iki durum arasında oluşacak boşlukta hangi enerjiyi kullanabiliriz? Cevap nükleer enerji de gizli. Havayı kirletme yönünden bakıldığında bir zararı olmasa da nükleer atıklar doğa için göz ardı edilemez bir problem. Ancak verimliliğe ve sürdürülebilirliğe bakacak olursak nükleer enerji kaçınılması gereken bir enerji olmamalı. En azından yenilenebilir enerji kaynakları yeterli çoğunluğa ulaşana kadar.
Günümüzde pek çok ülke nükleer enerji tesislerini kapatmakta. Ancak iklim değişikliği ve küresel ısınma sorununu daha fazla zarar görmeden durdurabilmek için nükleer enerjiye geçici olarak yoğunlaşılması gerek. Bunun için eski tesisler yenilenmeli ve hatta yeni tesisler açılmalı. Bunun yanında tesisleri kapatma kararı alan ülkeler bu kararı ertelemeliler. Bu sayede nükleer enerji, yenilenebilir enerji kaynakları yeterli düzeyde gelişene kadar fosil yakıtların yerini alabilir. Böylece beklenen son geciktirilebilir hatta engellenebilir.
Temiz ve sürdürülebilir bir ortamda çalışmak başarı getireceği için çalışma ve aynı zamanda yaşam alanımız olan Dünya için artık bir adım atmak zorundayız. Bu adımı geç attığımız her geçen gün kaçınılmaz sona daha hızlı yaklaşıyoruz. İşin iyi tarafından bakacak olursak ne yapıp ne yapmamamız gerektiğini biliyoruz. Önümüzde yapılması gereken tek bir şey kalıyor. Harekete geçme