Dr. Ramsay yaşadığım kazadan itibaren burada tutulacağımı, yaralarımın sarılacağını ve içinde bulunacağım bu durumdan kısa bir süre içinde çıkarılacağımı söyledi. Şahsen kazadan öncesine dair hiçbir şey hatırlayamıyorum. Üç gündür bu kapalı alanda tutuluyorum. Ne olduğunu tam bilmiyorum, Dr. Ramsay’a sorduğumuda burada büyük kazalar geçirdikten sonra insanların psikolojisinde oluşan değişimler ölçülüyormuş. Doğru olabilir çünkü her akşam beni güçlü bir iğne ile bayıltıyorlar ve beynimdeki bazı nöronları ölçüyorlar. (Dr. Ramsay böyle diyor fakat iğnenin vurulduğu anda baygın olduğum için bilemiyorum.) Kazanın ne olduğuna dair sorgulama yapıyorum fakat hiçbir şey hatırlamıyorum. Dr. Ramsay bana, yüksek ihtimalle ailemle California’ya giderken kaza geçirdiğimizi söyledi. Fakat ben ne ailemi hatırlıyorum ne de aile kavramını kavrayabiliyorum. Her şey çok zor olacak gibi duruyor çünkü on yaşında köle olarak tutulmakla aynı şey resmen bu durum. Başımda duran asıl kişi, yani beni buraya hapseden kişi Profesör Gordon ise her şeyin yolunda gittiğini, sadece şu an olduğu gibi bulunduğum durumu günlüklere kaydetmem gerektiğini söylüyor.
Yaklaşık sekiz gün geçti fakat hala her şey çok sıkıcı. Yaşlanıyormuş gibi hissediyorum ama doktorlarla konuşmaktan başka çarem yok, öbür türlü beyaz bir duvara boş boş bakıyorum. Burada yalnızım çünkü doktorlar benle konuşmaktan çekiniyorlar, dertlerimi anlamıyorlar. Sadece onların verdiği programa bakmamı söylüyorlar. Şu ana kadar yalnızca iki günlük yazdım. Bunun sebebi durumumda hiçbir değişiklik olmaması. Bazı doktorlar deli gibi şeyler diyor fakat idrak edemiyorum. Ben oyun oynamak, eğlenmek istiyorum.
Yirminci günümdeyim. Etrafta karanlık varlıklar görmeye başladım. Acaba gerçekten sokak tabiriyle “sıyırmış” mıydım? Bunu bilemiyorum çünkü bana hiçbir teşhis konulmadı. Ancak yavaş yavaş fark ediyorum. Beynim kendini toparlıyor ve bu durum doktorların bana bakış açısını değiştiriyor. Fakat yüzlerinde bir garipseme ifadesi var. Bilmiyorum belki hem deliyimdir hem de zeki. Fakat bakışlar beni rahatsız etmiyor değil. Gözlenmek istemiyorum, özel hayatım olsun istiyorum. Bu şikayetlerim günden güne artıyor ve bilemiyorum bana ne yapacaklar? Korkuyorum, belki güvenilmez kişilerdir. Dr. Ramsay’ı çok seviyorum ancak bana yaklaştığında şüphe duyuyorum. Benden uzaklaşmasını istiyorum.
Bu mahzende tıkılıp kaldığım kırk ikinci gün. Beynim kendini toparladı düzgün kararlar verebiliyor. Eskiden bir ailem olduğunu öğrendim ve onları görmek istiyorum. Aynı zamanda buradan kurtulmak istiyorum. Her gün güvenlik duvarlarının daha kalın olduğunu görsem de kaçmanın bir yolu var. Yukarıdaki vana.
Bugün kaçıncı günüm onu çıkaramıyorum ancak git gide delirdiğimi hissediyorum. Doktorlar hiçbir müdahale yapmayacak gibi duruyor. Bu yüzden tek çarem kaldı. O da yukarıdaki vanayı kullanarak buradan kaçmak. Özgürlüğe kavuşmak. Kolay olacak çünkü herkes beni deli zannediyor. Buradan kaçtığımda yorganın altında saklandığımı zannedecekler. Elime geçmesi gereken tek şey bir tornavidaydı, onu da ödünç aldım… Sonsuza dek. Ardından kaçma işlemini resmen başlattım. Hızlı bir şekilde kapağı açıp havalandırma deliğine girdim. Çok kötü kokuyordu orası fakat dayanmam gerekiyordu. Çevik hamlelerle dışarı çıkmayı başardım. Hava yağmurluydu fakat bir şeyi atlamıştım. Buranın devlet tarafından korunan ve işletilen bir yer olduğunu. Ses çıkarmadan ilerledim. Kapıdaki gardiyanlara gözükmeden arka tarafa başarıyla geçtim. Tel örgülere tırmandım ve o zindanı orada terk ettim. Artık özgürdüm. Kollarımı açıp gökyüzüne, yağmura çevirdim yüzümü. Cebimde bir miktar para vardı, Ramsay bana harçlığı öğretiyordu. Bu düşüncelerimi bıraktım ve son sürat koşmaya başladım. Benim olmadığımı anlamaları yarım saat sürer, o yüzden hızla yola koyuldum. Yarım saat süren bir koşuşturmanın ardından otobüs ile California eyaletine doğru yola çıktım. Yakınlarda aldığım gazeteyi çıkardım. Belki ailemi gazetede bulabilirdim. Röportajlar veya kayıp ilanları. O anki şansıma mı bağlıydı bilmiyorum ancak olmuştu. Röportaj buradaydı hazırdı. Calirfonia’da bir sokaktaydı. Adresi not alıp uyuyakaldım.
Ve geldim, işte oradaydım. Evleri gözetlemeye başladım. Bir eve yakınlaştım. Pencereden baktığımda bütün aile sofranın etrafında oturmuş, bir taraftan yemek yiyor, bir taraftan konuşuyorlardı. Birden biri camda beni gördü. “Baba!” diye bağırdı. Beni kim hatırlamıştı? Ben on yaşında değil miydim? Hiç aynaya bakmamıştım, söylenenlere inanmıştım. Bir anda kadın kapıyı açtı. “Hoş geldin.” dedi. Sonrasında, eve girer girmez aynada kendimi gördüm. Kendi yansımamı… Fakat bu ben olamazdım, bu yaşlı adamın tekiydi. Ben ailemi bulmuştum. İnanmakta zorluk çeksem bile olmuştu…
Hepsi ile birer birer özlemimizi giderdikten sonra, çıkmam gerektiğini söyledim. Evin önündeki arabaya atladım ve zindana geri dönmek için hazırlandım. Uzun süren bir yolculuğun ardından kapıya ulaştım. Gardiyanlar beni hoş karşılamadı. Hızla Dr. Ramsay’i çağırdılar. Beni diz çöktürüp ellerimi bağladılar. “Ne oldu? Yine mi sen? Dünyada yer bulamayınca tekrar geldin öyle mi? Ancak bu seferki karşılamamız hoş olmayacak.” dedi Ramsay. Ölüm veya hayatta kalma umrumda değildi, ayıldığımdan beri kafamda bu günü kuruyordum. Cevabım hazırdı. “Aynen öyle, bana yapılanların hesabını sormaya geldim. Kazadan sonra beynimin eski halinde olmadığını biliyordunuz. Hiçbir yerde ayna olmadığından beni on yaşımda olduğuma inandırdınız. Arkanızda devlet olduğunu söylediniz. Benim o anki zeka geriliğimi kendi çıkarlarınız için kullandınız ve kendi adınıza “doktor” dediniz. Ancak bu işe alet ettiğiniz devlet şu an sizin peşinizde, konumunuzu biliyor ve tutuklanacaksınız, zindanınız başınıza yıkılacak. Beni idam edebilirsiniz çünkü ben ailemi tanıdım. Hatıralarımı yaşadım. Daha da yaşamayı düşünmüyorum.” dedim. Bunu der demez, bir emir, gri koku ve metal sesi duyuldu…