Bir tarafta paha biçilmez arkeolojik değere sahip bir bölge, diğer yanda ülkenin çok ciddi enerji ihtiyacını karşılamak için o bölgeyi sular altında bırakacak bir baraj…
Arkeolojik çalışmalar geçmişimizi aydınlatır. Geçmiş bizim temelimizdir. Bizi biz yapan geçmişin hayatımızdaki rolü çok büyüktür. Arkeolojik çalışmalar sayesinde hayata bakış açımız yenilenmiştir. Fakat bir diğer yanda enerji, bizim en önemli ihtiyaçlarımızın başında gelmektedir. Eğer enerji elde edecek kaynaklarımız olmazsa ülkemiz diğer ülkelere göre her alanda geride kalır.
Enerjiyi her haldi karda başka yerlerden de elde edebiliriz. (rüzgar enerjisi, güneş enerjisi, dalga enerjisi, jeotermal enerjisi…) Ancak bir tarihi kalıntıların bir daha aynılarını bulmak, yaratmak imkansızdır.
İster civardaki tarlalara, ekilebilecek alanları sulamak amaçlı yapılan bir sulama barajı olsun; isterse elektrik üretimi için kurulacak olan bir hidroelektrik santral olsun, bunlar bizim topraklarımızda, ülkemizde yıllarca önce yaşamış olan uygarlıklara ait arkeolojik eserlerin hepsinin yok olmasına sebep olur.
Ülke olarak her haldi karda diğer alternatif enerji kaynaklarını üretebiliriz. Ancak yüzyıllarca önce bu topraklarda yaşamış olan uygarlıkların bunlara ait eserlerin yok olması demek bir daha hiçbir zaman geri dönmemesi demektir.
Ülkemiz topraklarında yer alan tarihi kalıntıların her biri bize ait olmasa da bizden önceki bu topraklarda yaşayan uygarlıklara ait olsa da bunların hepsini korumak bizim borcumuzdur. Çünkü bu tarihi eserler sadece bizlerin değil tüm insanoğlunun tarihine aittir.