Her zaman ki gibi bir pazar günüydü. İçimde kara bir bulut, sönmeyen bir ışık. Dışarısı yağmurlu, hava soğuktu. Sanki her şimşek çaktığında içimdeki çığlık ortaya çıkıyordu. Kolumda babaannemden kalma bir saat, hayallere dalmış bir aklım. Zaman geçmiyordu, bende kendi dünyamı yaratmaya karar verdim. Neler yapacağıma karar verirken şöminenin yanındaki taşlı kitapları buldum. Üzerinde “Centophia” yazıyordu. Kolumdaki saate baktım, saat 19:20’ydi.Kitabın kapağını açtığımda, kitabın farklı bir dünyaya açıldığını farkettim. İçine girdim, hızlıca yere doğru düşüyordum. Yere düştüğüm anda yanımda perilerin ve değişik varlıkların olduğunu farkettim. Sanki içimdeki bütün kötülüklerden arınmıştım. Periler bana “Moble” adlı fülüt çalan, keçiye benzer bir hayvanı gösteriyordu. Moblelar konuşamıyordu ama etrafa neşe saçıyorlardı. Bana şekerden yapılmış ağaçları ve karpuzlu gazoz akan nehirler. Saatime baktığımda şunu fark ettim: “Bir cep saatiydi ama mutlu olduğun zamanı anlıyordu ve o zaman kendiliğinden duruyordu” rahat üç saat olmuştu fakat saat hala 19:29’idi. Birden yukarıya doğru savrulmaya başladım, gözlerimi beyaz bir ışık sarıvermişti. Gözlerimi açtığımda kitaba bakarak oturduğumu farkettim. Annem geldi ve bana öylece baktı, bende ona: ”Bu kadar saat geçti, beni merak etmedin mi ?” Annemde şöyle karşılık verdi: “ Beş dakikada nereye gidebilirsin ki ?” Şaşırmıştım ve hiçbir şey demeden yatağıma uzanıp bu olayı düşündüm. Ve hiçbir şeyin o kadarda kötü olmadığını düşünürken tatlı bir uykuya daldım.
Geçmeyen Zaman
(Visited 70 times, 1 visits today)