Herkese tekrar selam! Yeni bir okul yılına başladık ve ben bu yıl da yaratıcı bloglarımla karşınızdayım. Başlıktan anlamadıysanız bu hikaye çok ürkütücü olacak. Şimdi lafı çok uzatmadan hikayeye geçiyorum.
Geçen yaz tatilinde, ılık bir temmuz akşamı sitedeki arkadaşlarımla ”Doğruluk mu, Cesaret mi?” oynuyorduk. Şişeyi çevirdim. Elif (Şaka yapmayı ve maceraya bayılan arkadaşımız) bana soruyordu. “Doğruluk mu, Cesaret mi?” Diğerleri beni gaza getirtip cesareti seçtirdiler. Herkesten bir “Ooo ohoho!” sesleri geldi. Elif’in suratına sinsi bir ifade takıldı. “Cesaretin varsa sitenin bodrum katına inersin!” dedi. Gruba bir sessizlik çöktü. Sitenin çocukları arasında bodrum katı hakkında bir sürü söylenti dolanıyordu. Kimisi “Orada cinayet işlenmiş!” kimisi “Orada doğa üstü varlıklar yatıyor!” diyordu. Sessizliği Nehir, (Kalbi tertemiz, bizim için endişelenen tatlı arkadaşımız) bozdu “Asla! Üşüttün mü sen!? söylentileri duymadın mı?” “Saçmalama, orası sadece seni tozdan öldürür!” diye cevabı yapıştırdı Elif. “Gitmezsen sen bir korkaksın demektir!” Korkak diye anılmayı asla kabul etmeyen ben ise “Tamam giderim! Ama sizde benimle gelirsiniz!” dedim. “Ama ben korkarım!” dedi Ömer Mete (En küçüğümüz ve en safımız) Elif de “Korkma canım ben seni korurum!” dedi ve beraber bodruma indik.
İndiğimiz anda yüzümüze soğuk ve tozlu bir hava çarptı. İnsanın resmen ruhuna işleyen bir soğuktu bu. Işık loştu, bazı ışıklar ise gelip gidiyordu. Sonra bir ses duyduk. Hırıltılı bir ses. Merdivenlerin arkasındaki sonsuz karanlıktan geliyordu. Biraz yaklaştık ve bir anda iki göz parıldamaya başladı! Nehir flaşını açtı ve o anda gözlerin sahibinin bir insan olmadığını gördük. Işığa maruz kaldığında saldırıya geçti. Ömer Mete’yi tişörtünden yakaladı. Elif Ömer Mete’yi kurtarmak için döndüğünde bu onun sonu oldu. Kanlar fışkırdı ve büyük bir çığlık koptu. Sonra da tanıdık bir gülüş sesi geldi.
Nehir’e döndüm. Ama artık o da yoktu. Işıkların tamamı gitti. Sonra bir şey beni çekti. Gözümü kapattım. Ve havayı yumruklamaya başladım. Sonunda elim bir yüze denk geldi. Bu Damla’ydı! (Uzun zaman önce takılmayı bıraktığımız Sultan Naz’ın sinir bozucu kuzeniydi) Yanında elinde bir kıyafet tutan Göktuğ Ve kollarına bir metrelik siyah şeyler geçirmiş Sultan vardı. Ben hariç herkes gülüyordu. Çok sinirlenmiştim aynı zamanda korkmuştum. Ama sonra bende gülmeye başladım. Neyse ki az önce başımıza gelenler gerçek değildi. Ucuz kurtulmuştuk!
Evet hikayemiz burada bitiyor. Ama arkadaşlar bu şaka için bir ay çalışmışlar. Hem korktum hem eğlendim. Bir dahaki bloğumda görüşmek üzere, sağlıklı ve mutlu kalın!