G.D.O. Bilinmezi

Dünya nüfusu gün geçtikçe artıyor. Bu da birçok sorunu beraberinde getiriyor. İklim değişikliği ve çevresel sorunlar nedeniyle tarıma elverişli alanlar gün geçtikçe azalıyor. Günden güne artan bu nüfus için yeterli besini temin etmek ve bu besinleri uzun süre koruyabilmek büyük bir sorun. Bu nedenle biyoteknoloji kullanılarak genetiği değiştirilmiş organizmalı (GDO) besinler üretilmiş; verimliliği arttırdığı, daha az tarım ilacına ihtiyaç duyulduğu, tarıma uygun olmayan alanlarda bile üretime imkan tanıdığı için dünyadaki açlığa çare olduğu iddia edilmiştir.

Biyoteknoloji, bilim ve teknolojiyi birarada kullanarak, DNA teknolojisiyle,  bitki, hayvan ve mikroorganizmalar geliştirmektir. Biyoteknolojiyle GDO’lu besinler üretilir. Bunun için, labaratuvarda belirli DNA’lar silinerek veya eklenerek organizmanın özellikleri değiştirilebilir. Böylece mısır, pamuk, patates gibi bitkisel ürünlerde  zararlılara dayanıklılığı; soya, pamuk, mısır gibi ürünlerin yabani ot ilaçlarına dayanıklılığı; ayçiçeği, soya, yer fıstığı gibi ürünlerin bitkisel yağ kalitesinin arttırılması; domates, çilek gibi ürünlerin olgunlaşmasının  geciktirilmesi ve raf ömrünün uzatılması; domateslerin aromalarının arttırılması gibi çalışmalar yapılmıştır.

İnsanların yarısının temel besin maddesi olan pirinç, vitamin açısından çok zengin değildir. Pirincin çok tüketildiği ülkelerde A vitamini eksikliğine bağlı sağlık problemlerinin ortaya çıktığı gözlemlenmiş. Pirinç genine beta karoten sentezine neden olacak üç gen aktarılmış, böylece pirinç A vitamini bakımından zengin hale gelmiştir. Ancak GDO tamamiyle masum kabul edilmiyor. GDO ile ilgili bilim dünyasının elinde yeterli veri olmaması, bilim adamlarının bazılarının GDO’lu besinlere temkinli yaklaşmasına neden oluyor. İnsan sağlığı üzerinde etkilerini gösteren yeterli bilimsel araştırmaların olmaması herkesi tedirgin eden başka bir neden. Bilim adamlarının bazıları GDO’lu ürünlerin insanlarda alerjiye, antibiyotiklere karşı dayanıklılığa ayrıca organ yetmezliğine ve kanser gibi hastalıklara neden olduğunu söylüyorlar. Bunun dışında normal bitki türleri GDO’lu türlerle baş edemediğinden yok oluyor, Var olan biyoçeşitlilik, GDO’lu tek tip ürünler tarafından yok ediliyor. Ayrıca GDO’lu tarım yapılan alandaki böcekleri yiyen kuşların soyunun tükendiği gözleniyor. GDO’lu tohumlar kendi kendilerini üretemiyorlar. Bu da çiftçileri o tohumu satan firmalara bağlı hale getiriyor. Hayvanlar için kullanılan bovin büyüme hormonu da felaketlere neden oluyor. Hormonlu eti yiyenlerin hormonal yapısı bozuluyor ve birçok hastalık görünüyor.

Dünyadaki açlığın çözümü GDO’lu besinler gibi görünse de, uzun dönemde nelere sebep olacağının bilinmemesi, belirli ülkelere ve firmalara bağımlı kalınması GDO’lu besinlere çok da güvenilmemesi gerektiğini düşündürüyor. Bunun yerine ekolojik kriz, kentleşme problemlerinin çözülmesi, tarım alanlarının korunması insanlık için daha faydalı olacaktır. Çünkü GDO’lu besinler açlığa tamamen çare olabilseydi, tarımda %80 oranında GDO’lu tohum kullanan Amerika’da açlık probleminin görünmemesi gerekirdi. Oysa durum hiç de öyle değildir.

 

(Visited 63 times, 1 visits today)