2010 yılının nisan ayında, eski ahşap evimde oturuyordum. Karadeniz’in soğuğunda evde oturmak özellikle fırtınalı bir günde, zor ve sıkıcı olabiliyordu. Bunlara rağmen kafa dağıtacak bir şeyler bulmak benim için zor değildi. Sonuçta insan 80 yaşında olunca insanın hayatı monotonlaşıyor ve zevksiz oluyordu.
Yıllar önce, bir sınır ötesi operasyonda Türkiye için bir harekâta katılmıştım. Ülkemi ne kadar sevdiğimi ve canımı seve seve feda edeceğimi belirtme gereği duymuyorum. O operasyonda, gömülü bir mayına basmam sonucunda artık yürüyemez hale geldim. Yine de yaşadığım için mutluyum ve bu duruma minnettarım. Hayatıma memleketimde devam etme kararı adlığımdan dolayı şu anda elimden geldiğince tarlalarımla ilgileniyorum ve gerçekten huzurluyum. O kadar çok özlemişim ki memleketimi… İşim gereği sürekli geziyordum. Tayinim Diyarbakır’a çıktı, Ankara’ya çıktı derken bütün ülkeyi gezdim. Farklı deneyimler yaşayıp farklı insanlar gördüm. Bu hayatın bana öğrettiği başka bir şey ise, yaptıklarımdan pişman olmamak. Yaşadığın her şeye iyi kötü, bir deneyim gözüyle bakarsan hataların senin için bir fırsat olur. Yaptıklarından ders çıkarıp ona göre davranırsın.
O yıllarda üzerimde hep bir heyecan, gereksiz bir enerji vardı ve bu da beni çok hata yaptırdı. Bazıları önemsizdi, fakat o gün yaşadığım şey hayatıma mal olabilirdi. Sırf gözden kaçırdığım bir çıkıntıdan dolayı ölebilirdim. Bunun bana verilmiş bir şans olduğunu anladığımda, anı yaşamak yerine çok düşünmeye başladım. Hatalarımı, yaptıklarımı, yapacaklarımı düşündüm. Bu olayın benim üzerimdeki en güzel etkisi bu olabilir.
Fakat bu olay bir tek fizikler bir etkiyle kalmadı. Benim üzerimde çok ciddi bir psikolojik sorun bıraktı. Aslında buna bir fobi de denebilir. Aşırı ani ve yüksek seslere tahammülüm yok. Öyle bir durumla karşılaştığımda olduğum yerde donakalıyorum ve bazen sesin yüksekliğine bağlı olarak bayılabiliyorum.
Günümüze geldiğimizde ise, dediğim gibi tarlamla ve torunlarımla ilgileniyorum. Beni hiç yalnız bırakmıyorlar ve hep yanımdalar. Bir gün yine tarlaya gittiğimde benimkiler çay topluyordu. Ben de rahatsız etmeyeyim dedim. Kenardan onları izlerken. Oğlum yanıma geldi. Sohbet muhabbet edip geçmişi yâd ettik. Tam o sırada bahçeden gelen gürültüyle sıçradı. Oğluma neydi o diye sordum ve kontrol etmeye gönderdim. Kokmuştum fakat hızlı toparladım.
Bu fobinin benle ömür boyunca kalacağını anladığım zaman buna ayak uydurmaya çalıştım ve üzerine gittim. Kimi zaman beni zorladı fakat üstesinden gelemeyeceğim bir şey değildi. En sonunda ise bu fobiyle yaşamayı öğrendim. Hala korkuyordum fakat korktuğum zaman kendimi hemen sakinleştiriyordum ve bu şekilde fobimi yenecektim. Bu şekilde de fobinin sadece bir kelime olduğunu kanıtladım.