Bilgi önemsiz görünebilir. Ancak birkaç kısa yüzyıl içinde, insanlık tarafından her yıl üretilen toplam dijital bit sayısı gezegenimizdeki atom sayısını geçebilir ve daha da beklenmedik bir şekilde kütlesinin yarısını oluşturabilir. Bunlar, verilerin zaman içinde büyümesini ve potansiyel olarak yıkıcı sonuçlarını inceleyen çığır açan yeni bir çalışmanın bulgularıdır. Bilgi açısından zengin bir zamanda yaşıyoruz. Cep telefonlarının yaygınlaşması ve sosyal medyanın yoğun kullanımı, neredeyse herkesin her gün şaşırtıcı miktarda bilgisayar içeriği üretmesi anlamına geliyor.
Büyük bilgi işlem komplekslerine güç sağlamak ve dijital bilgileri işlemek için kömür, petrol, doğal gaz, bakır, silikon ve alüminyum gibi kaynakları kullandığımız için, teknolojik ilerlememiz gezegeni fiziksel atomlardan dijital bilgiye (maddenin beşinci durumu) yeniden dağıtıyor… Sıvılar, katılar, gazlar ve plazmalar. Bu konuyla ilgili bir sürü araştırma yapmış ve sayısız yazı yazan alanında ustalaşmış biri var. Ben şimdi bu kişinin bize sunduğu yani aslında Teorik Fizikçinin verilerini size aktarıcam.
Melvin Vopson, “Gezegeni kelimenin tam anlamıyla yavaş yavaş değiştiriyoruz ve bu görünmez bir kriz” demiştir ve bu dijital evrimi yönlendiren faktörleri araştırıyor. Vopson, tüm dijital teknolojimizin doğal kaynakları nasıl tükettiğinden ve küresel ısınma için sera gazı emisyonlarına neden olduğundan bahsetmekle kalmıyor, aynı zamanda bunun gerçekleştiğine de dikkat çekiyor. Bunun yerine, yarattığımız dijital bitlerin sayısı arttıkça bit sayısının ve bunları üretmek için gereken enerjinin ve fiziksel ve dijital kütle dağılımının yaklaşan sınırının yakında gezegeni zayıflatacağını söylemişti. Yani aslında mevcut veri depolama yoğunlukları, yılda üretilen bit sayısı ve bir atomun boyutuna kıyasla bir bitin boyutu, yıllık %50 büyüme hızında, bit sayısı yaklaşık olarak Dünya’daki atom sayısına eşit olacaktır. Bu arada yapılan bir basın açıklamasına göre 150 yıl öngörülüyor. Vopson, dijital bilgi üretimini sürdürmek için gereken gücün şu anda gezegenimizde üretilen tüm güce eşit olmasının yaklaşık 130 yıl olacağını söylüyor. Yani aslında demem o ki bu yapılan tüm araştırmalar, 2245’te Dünya’nın kütlesinin yarısının dijital bilgi kütlesi olacağını söylüyor.
Aslında 2. Paragrafta bahsettiğim gibi Vopson bilginin maddenin yalnızca katı, sıvı, gaz ve plazmadaki beşinci biçimi değil, belki de evrendeki baskın madde biçimi olduğu ileri sürülmüştür” diye yazıyor. Fikir, Einstein’ın ve daha sonraki bilim adamlarının çalışmalarına dayanmaktadır. Yıllar geçtikçe, bazıları bilgi yığınını saymaya çalışacak kadar ileri gitti. Vopson’un hesaplamalarına göre, her yıl ürettiğimiz toplam bilgi kütlesi, tek bir pirinç tanesinden veya yaklaşık bir bakteriden çok daha küçüktür. Ancak büyüme potansiyelini ilgilendirir. Dijital bilgi miktarının yılda P kadar büyüdüğü aşırı bir senaryoda, gezegenimizin kütlesinin yarısı 225 yılda tam anlamıyla bitlere dönüştürülebilir.
Son olarak işin bu kadar bilimsel ve teoriye dayalı tarafını bırakacak olursak. Çağ gelişiyor ve geliştikçe insan yaşamına olan etkisi gün geçtikçe artıyor. Şu an dijital çağın içindeyiz ve büyük ihtimalle en uzun sürecek çağ bu çağ olacak. Eski çağların şu an ki zamana nasıl etkisi varsa veya nasıl temelini oluşturuyorsa dijital çağ da öyle olacak. Fakat tek bir farkı var ki artık tüm gelecek zamanlara bu dijital çağ problemleriyle birlikte gelecek… Doğaya, evrenin yapı taşına ve en çok da insanların yaşamına etki edecek…