Fısıldayan Rüzgar Çocuk Tımarhanesi

Bir cumartesi günü uyandığımda komodinin üzerindeki titreyen telefonuma ilişti gözüm. Yeni uyanmış olmanın mahmurluğumla ne olduğunu anlamaya çalıştım. Arayan kişi arkadaşım Kayra’ydı. Telefonu açtığımda bana hemen bir çanta hazırlayıp evde beklememi ve fazla bir saat içinde gelip beni alacağını söyledi. Bir sürü mesaj gelmişti ve Kayra birçok kez aramıştı. Mesajlara bir göz gezdirdiğimde Kayra’nın bir yer bulduğunu anladım ama neresi veya nasıl bir yer olduğunu söylememişti. Ben de hem korktum hem de heyecanlandım. Yürüyüşe ve bu tür dışarı aktivitelerine uygun kıyafetler almaya karar verdim. Hemen elimi yüzümü yıkadım, bir duş aldım. Midemin gurultusunu duyunca hızlı bir kahvaltı yapmanın hiç fena olmayacağına karar vererek bir şeyler atıştırdım ve ardından dişlerimi fırçaladım. Tam Kayra’yı arayıp ne zaman geleceğini soracakken o beni aradı ve dışarı çıkmamı söyledi. Telefonumu, anahtarlarımı, cüzdanımı ve diğer almayı planladığım her şeyi aldığımdan emin olup kapıyı kilitleyip evden çıktım. Kayra evin hemen önünde arabasıyla bekliyordu beni. Arabaya bindim.

Kayra durmadan bir şeyler anlatıyordu. Ben hala olayın şokunu atlatamamış bir halde arabanın camından dışarıyı izliyordum. Ne demekti şehir efsanelerinin dilinden düşürmediği Fısıldayan Rüzgar Çocuk Tımarhane’sinin yerini bulmak?! Bu yer, efsanelere göre, yıllar yıllar önce akli dengesi yerinde olmayan bir çocuğun bir sürü insanı öldürmesinin ve onlara zarar vermesinin ardından içinde kalsın için yapılmış. Aynı efsaneye göre bu çocuğun ruhu hala orada gezinmekteymiş. Eğer batıl inançlarınız varsa ve bu tür şeylerden filmlerde görünce bile ürperiyorsanız bu korkmak için oldukça iyi bir neden. Kayra oraya gitmeye kararlıydı. Ben gitmemeyi tercih ederdim ama Kayra’yı öylece yapayalnız bırakamazdım. Küçüklüğümüzden beri ne olaylarımız, anılarımız vardı gerekse korkutucu, gerekse üzücü, gerekse mutluluk verici… E ben de istiyordum tabii ki oraya gitmek, zira sadece efsanelere, dillere konuk olmuştu bu yeri bilinmeyen korku salan yer. Aslında Kayra da emin değildi ama bazı araştırmalar yapmış ve sonuç olarak tam bir konum bulmuştu. Doğru mu diye merak etmiş ve bu maceralı yolculuğu benimle yapmak istemişti. Birkaç saat sonra varmıştık. Gerçekten şehirden ve insanlıktan çok uzaktaydı. Yakında hiçbir yaşam belirtisi yoktu insanlığa dair. Kayra’nın doğru yeri bulmuş olabileceğine daha çok inandım ve ona gülümsedim. Birlikte heyecanla etrafta bir iz ararken birden Kayra “Bir şey buldum!” diye bağırdı. Hemen koşarak yanına gittim ve ağaçların arasında kapıya benzer bir şey olduğunu gördüm. O an telefonum çaldı ama arayan kişiyi tanımıyordum. Telefonu açtım ve duyduğum şey “On beş dakika sonra oradayım.” Biri bizi takip mi etmişti acaba? Hemen Kayra’ya söyledim ve gelen kişinin bizi ve burayı nereden bulmuş olabileceğini düşündük. O on beş dakika oldukça gergin geçti. Zaten tuhaf bir yerdeydik. Bi araba geldi. İçinden bir adam indi. “ Ben Toprak, buraya birlikte gireceğiz.” Adamın bu tavrı hiç hoşuma gitmedi. Adam bir yerden tanıdık geliyordu bana ama bir türlü çıkaramadım. “Toprak Bey, bizi nasıl buldunuz?”diye sordu Kayra ama bir cevap alamadı. Kısa ve gereksiz bir sessizliğin ardından içeri girme kararı aldık ve kapıyı açtık. Ben en önde, arkamda Kayra ve onun arkasında da Toprak’la birlikte üç kişilik bir sırayla ilerliyorduk. Bir süre daha ilerledikten sonra bir ses duyduk. “Hoşgeldiniz, yıllardır burada birilerinin gelmesini bekliyordum. O kadar sıkıldım ki kimseye bir şey yapamamaktan!”o kadar güçlüydü ki ses… Korkmuştuk tabii biz ikimiz ancak Toprak pek korkmuşa benzemiyordu. Aniden “Hah, sen bize, özellikle bana hiçbir şey yapamazsın. Ben burayı gezi alanı yapacağım, gör bak bakalım bir şey yapabiliyor musun?!”dedi. Güçlü ses tekrar konuştu “Hem gelip beni burada rahatsız edersin, hem de sana bir şey yapamam zannedersin öyle mi, bu ne cüret!”işler iyice kötüleşiyordu. Toprak tekrar ağzını açtı ve “Hiçbir şey yapamazsın benim gibi birine!”, “Var mısın iddiaya?”.

Toprak aniden havalanmaya başladı ve rengi attı. Neler oluyordu? Kayra ve ben çok korkmuş, biz köşeye oturmuş birbirimize sarılıyorduk. Birden bire Toprak’ın bedeni yere sert bir şekilde düştü. “Size hiçbir şey yapmayacağım. Öbürü gibi kendini beğenmiş değilsiniz. Amacınız da beni rahatsız etmek değildi. Ama eğer burayı başka birine söylerseniz o zaman bir şekilde burdan çıkıp, bu laneti bozup sizin de canınızı alırım!” dedi. Biz teşekkür edip koşarak çıktık.
Terden sırılsıklam olmuş bir halde yataktan fırladım. Saate bakmak için telefonuma baktığımda Kayra’nın bir sürü kez aradığını ve mesaj bıraktığını gördüm. Tam o sırada Kayra aradı, açtım. “Kendine bir çanta hazırla, en fazla bir saate oradayım.”

(Visited 56 times, 1 visits today)