Günlerden pazar, büyük gün gelip çatmıştı. Bugün futbol maçım vardı ve bu maç bizim için çok önemliydi. Eğer bu maçı kazanırsak İstanbul’daki elemelerde oynama hakkı elde edecektik. Bu heyecanla güne enerjik başladım. İlk olarak elimi yüzümü yıkadım, ardından güzel bir kahvaltı hazırlayıp yedim. Hemen üstümü giyindim, çantamı hazırladım ve futbol tesisine gitmek için yola koyuldum.
Bir taksi çevirdim ve kısa sürede tesise ulaştım. Tesise vardığımda etrafta kimse yoktu. Anlaşılan, hırsımdan ve heyecanımdan dolayı biraz erken gelmiştim. Bu durumu fırsata çevirip hemen ısınmaya başladım. Tam ısınmamı bitirmiştim ki bir takım arkadaşım daha geldi. Onunla birlikte çalışmaya devam ettik. Biz ısınırken diğer takım arkadaşlarımız da yavaş yavaş gelmeye başladı. Hocamız, bugün maçımız olduğu için kendimizi yormamamızı, sakin oynamamızı ve taktiğe odaklanmamızı istedi. İlk olarak taktik planlarını inceledik, ardından hepimiz sahada eşit şekilde dağılarak kısa bir antrenman yaptık. Yaklaşık iki saat süren bu hazırlıklar sonunda soyunma odasına geçtik. Orada taktik üzerine biraz daha çalıştıktan sonra duş alıp maça doğru yola koyulduk. Takım otobüsü, bizi maç yapacağımız yere götürmek üzere geldi. Yol biraz uzundu, bu yüzden heyecanım iyice artmıştı. Maç yerine vardığımızda elim ayağıma dolaşıyordu. Otobüsten indik ve bize ayrılan soyunma odasına geçtik. Forma değiştirip sahaya çıkmadan önce hocamız bize kısa bir motivasyon konuşması yaptı. Sahaya çıktığımızda her şey hazırdı. Taraftarlar yerlerini almış, hakemler de sahada pozisyonlarını almıştı. Nihayet rakip takım da sahaya çıktı. Ama ilk bakışta belli oluyordu ki, sert bir rakip ile karşı karşıyaydık. Hepsi uzun boylu ve güçlü oyunculardan oluşuyordu.
Maç başladı. Planımız, paslaşarak topu döndürmek ve organize bir oyun kurmaktı. Tam takım arkadaşım bana pas atmak üzereyken rakip oyuncu beni yere serdi. Birkaç saniye kendime gelemedim, ama sonra toparlandım ve oyuna tekrar odaklandım. Maçta bir kez daha top ayağıma geldiğinde, aynı oyuncu üzerime baskı yaptı. Bu kez topu ters tarafa çektim ve onu şaşırtmayı başardım. O an kendi kendime şunu söyledim:
“Her zorluk, beni daha güçlü kılıyor; düşsem de kalkmayı ve devam etmeyi asla unutmayacağım!” Bu söz, sadece beni değil, takım arkadaşlarımı da motive etti. İlk yarının sonuna kadar daha organize bir şekilde oynadık. İlk yarı golsüz sona erdi ve soyunma odasına çekildik. Orada biraz dinlendikten sonra ikinci yarıya çıktık.
İkinci yarıda top kontrolü daha çok bizdeydi. Paslaşmalarımız daha isabetli ve organizeydi. Bir ara top bana geldi, ancak kalenin önünde boşta olan arkadaşımı gördüm ve ona pas verdim. O da şut çekti ancak top direkten döndü. Durumu fark eder etmez hemen harekete geçtim. Direkt seken topu kontrol eden arkadaşım bana pas verdi, ben de hızlıca şut çekerek gol attım!
Gol sesiyle birlikte taraftarlarımız coştu, biz de büyük bir mutlulukla birbirimize sarıldık. Maçın son düdüğü çaldığında, sahadan 1-0 galip ayrıldık. Artık İstanbul’daki elemelerde oynama hakkını kazanmıştık. Bu zafer hepimiz için unutulmaz bir anı olarak kalacaktı.