Filmlerin İnsan Üzerindeki Etkileri

İyi bir filmin izleyicinin düşünce tarzını değiştirme gücüne sahip olduğu yönünde çeşitli argümanlar vardır. Bu görüşle paralel olarak bazıları iyi filmlerin insanların düşüncelerini değiştiren filmler olduğunu savunurken bazıları ise iyi filmlerin bu güce sahip olduğunu destekler. Çok büyük bir fark yokmuş gibi görünüyor değil mi? Aslında arada epey belirleyici bir fark bulunmaktadır.

İlk bakışta iyi filmlerin insanların düşüncelerini değiştiren filmler olduğunu savunmak çok da yanlış gelmiyor olabilir ama bir filmin iyi bir film olup olmadığını, kalitesini, sadece bu (ya da başka bir) kritere tek başına bağlamak doğru değildir. Bir filmi iyi yapan birçok değer vardır. Bir film, iyi bir senaryo, yönetim, oyunculuk  ve daha birçok parametreyle iyi olur. Bu parametrelerden biri de tabii ki filmin sizin üzerinizde bıraktığı etkidir.

“Daha önce benim bakış açımı değiştiren bir film olmadı.” diyenlerdenseniz ya film seçimleriniz çok yanlış ya da hayatınızın değiştiğinin farkında değilsiniz. Bir filmin üzerinizde etkili olması için sinema salonundan çıktığınızda “üçüncü gözünüzün” açılıvermesine ya da karakterin söylediği bir şeyin hayatınıza dokunmasına gerek yoktur. Hatta kimsenin bir şey söylemesine bile gerek yoktur. 2019 yapımı Joker filminde bir sahneyle örnek vermek istiyorum. (https://www.youtube.com/watch?v=mUx3MkqEQag 1:05 – 1:35 arasındaki 30 saniyeyi izlemeniz yeterli)  Bu sahnede Joker yani aktörümüz Joaquin Phoenix hiç konuşmamıştır ama giderek genişleyen bir kamera açısıyla karakterden uzaklaşan kamera adete Joker’i terk etmektedir. Birkaç adet çocuk tarafından dövüldükten sonra gelen bu sahnede, karakterin yalnızlığına vurgu yapılmıştır. Bunlar olurken çalan müzik de anlatılmak istenenle uygun olunca bu sahne için aktöre bir diyalog yazma ihtiyacı duyulmamış, hatta yazılmaması belki de daha iyi olmuştur.

 

 

Film boyunca izleyiciyi en çok etkileyen şeylerden biri de karakterin gelişimidir. Bir filmde çoğunlukla ya karakter ya da çevresi değişir. Mesela 1985 yapımı “Back to the Future” filminde, Marty karakteri filmi başladığı gibi bitirir ama çevresi, annesi, babası, kardeşleri değiştiği için istediği ve şeyleri elde etmiş olur. 1999 yapımı “Fight Club” filminde ise karakterimiz, Tyler Durden ile yaptığı konuşmalar sonucunda dramatik bir değişime uğramıştır. 2000’lerin başında çekilen “The Lord Of The Rings” üçlemesinde ise karakterimiz Frudo ve Sam, filmin başında sıkıcı, sıradan birer canlıyken yaptıkları yolculuk sonunda “Orta Dünya”nın kurtarılmasında çok büyük rol oynayan birer maceraperestler olmuşlardır. Bu üç filmde üç farklı mesaj verilmesine rağmen ortak noktaları karakterlerin dünyalarını ve dünyaların karakterleri nasıl etkilediğidir. Bunu özellikle gözümüze sokmadan, bütün film süreci boyunca yavaş yavaş yapmışlardır.

İzlediğimiz filmlerle ilişki kurmak gayet normal bir şeydir. “Inception” filmini izledikten sonra daha çok ve uzun rüyalar görmeye, “Jaws” izledikten sonra denizden korkmaya, “Devil’s Advocate” izledikten sonra avukatlığa ilgi duymaya ya da “Before Sunrise” gibi bir romantik film izledikten sonra sevgiye, aşka inanmaya başlamanız tesadüf değil, o filmlerin sizin üzerinizde bıraktığı etkidir. Bu “iyi” filmlerin sizin bakış açınızı, dünya görüşünüzü nasıl değiştirdiğidir.

 

 

(Visited 194 times, 1 visits today)