Bir sabah erkenden uyanmıştım. Yatağımın başında telefonumu alıp saate baktım fakat öğlen olmuştu. Havanın karanlık olduğunu gördüm, şaşırmıştım. Öğlen olmasına rağmen havanın karanlık olması gerçekten şaşırtıcıydı. Peki ben niye bu kadar geç uyanmıştım? Normalde bu kadar geç uyanan bir insan değildim! Evet, uyumayı seviyorum ama öğlene kadar uyuyacak bir insan değildim. Bunları düşünürken telefonum çaldı, arayan Duru’ydu açtım ve direkt konuşmaya başladı: “Kanka senin evinin oralarda öğlen olmasına rağmen karanlık mı?” dedi. Hemen cevap veremedim . Öyle bi hızla söylemişti ki anlamakta zorluk yaşamıştım. Kelimeler beynimin içinde yankılanıyordu. Sonunda cevap vermeyi başardım: “Evet!” O hemen konuşmaya başladı ama ben onu dinlemiyordum gökyüzüne bakmakla meşguldüm.
Anında yerimden zıpladım, Ay mordu. Daha sonra maviye, daha sonra kırmızıya dönüştü. Artık Duru’yu asla dinlemiyordum ve o an farkettim. Ay Dünya’ya yaklaşıyordu. Yatağımın karşısında duran televizyon aniden açıldı küçük bir sıçramayla beraber televizyona odaklandım. Televizyonda 2 gün yani 48 saat sonra Dünya ile Ay’ın çarpışacağı ve felaketin yaklaştığı söyleniyordu. Artık ayılmıştım. Duru’ya içimdeki karmaşayı anlatıp felaketi beklemek istiyordum. Duru’ya döndüm ve Duru’nun hala konuştuğunu ve ağladığını fark ettim, onu sakinleştirip biraz da ben içimi döktüm. Birlikte hüngür hüngür ağlamaya başladık. Bizi görenler delirmiş zanneder, çünkü delirmiştik.
İkimiz de üniversitede okuyan iki genciz. Hayatımız ne kadar zor olabilir ki? Evet, işte şu an iki gencin hayatının zorlanış anını izliyorsunuz.
Aşağı indim birkaç bir şey yiyip dışarı çıktım. Sokaklarda bütün ülkelerin anlaşma yapıp uzay aracıyla Jüpiter’e gidecekleri yazıyordu. İşte o an benim gerçek çıldırma anımdı. Jüpiter mi? Neden, nasıl, niçin, ne zaman… Aklımda tonlarca soruyla beraber okula gittim. Dersler boş geçiyordu, herkesin gözleri kıpkırmızıydı. Herkes ağlamaktan perişan olmuş bir haldeydi. Okulda aklıma bir fikir geldi Ay’ı acaba yörüngesine geri koyabilecek bir alet tasarlayabilir miydim? Eve geldiğimde bir proje tasarlamaya çalıştım ama bir türlü olmuyordu. 6 saat boyunca projeyle ilgilendim ve bu proje o kadar basitti ki evdeki malzemelerden dahi yapılabilirdi. O an aklımdan “Benim başaramayacağım şey yoktur.” dedim. O kadar hırslıydım ki hiç kimse beni bu projeyi yapmamaya zorlayamayacak ve denediği şeyde başarısız olacaktı. Bir uçak bulup NASA’ya yani Amerika’ya gittim. Bu felaketin ortasında nasıl uçak buldun derseniz gerçekten çok zor oldu. NASA’ya ulaştığımda stresten bacaklarım titriyordu. Dünya benim elimdeydi.
Beni bir toplantı odasına aldılar bilmediğim bir sürü adam sandalyede bana bakıyordu. En ortadaki adam ayağa kalktı ve hepsi beni alkışlamaya başladı. O an sadece projemin nasıl olduğunu ve çalışıp çalışmayacağını merak ediyordum. Adam konuşmaya başladı. Ne dediğini anlamıyordum. Çevirmen projemi kullanacaklarını, hazırlıklara başladıklarını anlattı. O an ağzımdan “Yes!” diye bir sözcük çıktı. Adamlar gülmeye başladı, biraz utanmıştım.
Ertesi gün projemi kullanacakları gündü, acayip heyecanlıydım çünkü bunu ben de izleyecektim. 1 saat sonra Ay yerindeydi. Eski rengindeydi fakat gökyüzü hala karanlıktı. O akşam otelde kaldım, otelden çıktığım an haberciler soru sormak için dibime giriyorlardı. Akşam kendime bir güvenlik buldum, o beni koruyacaktı. Ertesi gün Türkiye’ye geri döndüm. İlk Duru’nun evine gittim, çok mutluydu. Bir çay içip geri eve döndüm. Annem ve babam evime gizlice girip bana sürpriz yapmışlardı. Onlarla da bir çay içip yatağa döndüm, saatlerce uyudum. Uyandığımda gündüz olmuştu.
Ödül töreni için Amerika’ya döndüm. Sahnede yüzlerce, belki binlerce, belki milyonlarca insan bana bakıyordu. O an acayip stres oldum. Hayatımda ilk defa bu kadar kalabalık bir ortamda bulunuyordum. Mikrofon bana verildiğinde ben konuşuyordum, çevirmen çeviriyordu. En sonunda ödülüm verildiğinde ağlamaya başladım, kendimle o kadar gurur duyuyordum ki gözlerim ışıl ışıl parlıyordu. Çok mutluydum.