Toplumda genelde bize entegre edilmeye çalışılan tevazu düşüncesi atasözlerimize dahi sirayet etmiştir. “Boş başak dik durur, dolu başak eğik durur” atasözü bunun en güzel örneğidir. Yine “Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar” atasözü de alçakgönüllülük temasını vurgulamaya ve bizi bu yönde davranmaya motive etmeyi amaçlayan atasözlerindendir. Bu atasözlerinde alçakgönüllü olan kişinin toplum içinde saygı göreceği ve yüceleceği söylenirken, kendisini herkesten üstün görenin sevilmeyeceği ve toplum içinde iyi bir yerde olamayacağı da ima edilmektedir. Ancak yararlı eserler veren, bilgi ve erdemle donanmış kişilerin alçakgönüllü olabileceği vurgusu da her daim parlatılmıştır.
Atasözlerimizde diğer bir dikkat çeken konu da; insanın olgunlaştığı veya yaşı ilerlediği zaman tevazu sahibi olmaya başlayabileceğidir. Gençken ukalalık yapan kişilerin, yaşları ilerleyince artık neyin ne olduğunu anlayacak seviyeye gelerek alçak gönül sahibi olmaya başlayacakları ima edilir. Bu da gençken alınan kararların ve atılan adımların çok da sağlıklı ve mantıklı olmadığını ima etmektedir. Neticede kültürümüzde tevazu sahibi olmak her daim yüceltilmiştir.
Nitekim bir takım bilim ve sanat insanları bu düşünceyle hemfikir değildir. “Kendini olduğundan az göstermek, alçakgönüllülük değil, budalalıktır; kendine değerinden az paha biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır.” diyen Montaigne bunun öncülerindendir. Yine İbn-i Haldun’un da benzer bir görüşte olduğu şu cümlesinde açıkça görülmektedir: “Fazla tevazunun sonu vasat adamdan nasihat dinlemektir”. Ödüllü yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan’ın toplumumuzla ilgili saptaması da bu görüşleri destekler niteliktedir. Ceylan, Türk toplumunda mütevaziliğin hiçbir zaman bir üst değer olmadığını, bir ortamda mütevazi olmaya kalkıldığında saygının hemen azalmaya başladığını hissedeceğinizi iddia etmektedir.
Bu iki karşıt görüş arasında ben açıkçası fazla tevazunun çok da iyi olmadığı görüşünü paylaşıyorum. Kişiler herhangi bir konuda; sporda, müzikte, edebiyatta, profesyonel olarak yaptıkları mesleklerinde başarılı ve iyilerse bunu dürüstlükle ortaya koyabilmeli, bununla gurur duyabilmeli ve bu becerilerini ifade edebilmelidirler. Bu asla böbürlenme ve kibri övme şeklinde anlaşılmamalıdır. Kişilerin olmadıkları biri gibi davranmalarından ve sahip olmadıkları yetenek ve başarıları varmış gibi göstermelerinden bahsetmiyorum kesinlikle. Takdir edersiniz ki desteklediğim Montaigne de, sözlerinin devamını şöyle getirmiştir: “kendini olduğundan fazla göstermek de, çok defa gururdan değil budalalıktandır”. Yani kibre kaçmadan kendi başarılarını olduğu gibi ifade edebilmek bir meziyettir bence. Neticede bu başarılar belli bir çabanın ve donanımın sonucudur ki, bu da kolay kazanılmaz. Madem ortaya konulmuş bir emek var, bunu abartmadan ifade edebilmek de bir meziyet sayılmalıdır. Başkalarından saygı ve değer görmek istiyorsak, öncelikle kendimiz değerimizi ortaya koymalı, kendimizi olduğumuzdan az göstermemeliyiz. Şu da bir gerçektir ki; siz söylemeden kimse yeteneklerinizi, başarılarınızı, emeğinizi, değerinizi ve kıymetinizi bilemez. Yine unutulmamalıdır ki, fazla tevazu da kibirden gelir..