Maalesef günümüzde kalpler kolay olanla değil zor olanla dolu. İnsanlar kendilerinden farklı olanlara karşı büyük bir önyargı ve nefretle yaklaşmayı oldukça erken yaşlarda öğrenmeye başlıyorlar. Çoğu zaman da bu farklılıklar, insanların seçiminde olmayan, doğuştan gelen farklılıklardır. Zamanın başlangıcından günümüze kadar hep bir eşitsizlik söz konusu olmuştur. İnsanların kendilerini başkalarına üstün ilan etmesi sonucu kurulan dengesiz bir dünyada yaşıyoruz: Amerika kıtası bulunduğunda Avrupalılar kendilerini yerlilerden üstün gördüler, siyahi insanları köle yaparken kendilerini üstün gördüler, kadınların üstüne basıp dünyayı yönetirken kendilerini üstün gördüler… Bu üstünlük düşüncesi günümüzde de her yerde bulunabiliyor. İnsan bilinçsizde olsa kendinden farklı olanlara karşı bir ön yargı hatta nefret ile yaklaşıyor. Mesela düşünün: Sokakta yürüyorsunuz, karşınıza evsiz bir yoksul çıktı. Eski kıyafetleri ve üstüne bir şeyler yazılmış olan kartonu ile bir köşeye sığınmış, önünden yürüyüp geçen insanlardan para istiyor. Aklınıza gelebilecek çok şey var… Tiksinti, acıma, sempati, rahatsız olma gibi. “Ben asla küçük görmezdim, evsizliğin ve yoksulluğun önemli, yaygın bir sorun olduğunu biliyorum.” diye düşünebilirsiniz. Tamam böyle olabilir ama bu dünyada herkesin hakkında konuşmaktan hoşlanmadığı, sadece ön yargı yüzünden “sevimsiz” bulduğu insan grupları vardır. Bazıları için bu siyahi insanlar, Doğu Asyalılar, Suriyeliler, göçmenler, engelli insanlar, yabancılar, LGBTQIA+ topluluğundakiler vb. olabilir. Buna rağmen: İnsanı ilk düşüncesi değil ikinci düşüncesi tanımlar. Büyüdüğümüz, öğrendiğimiz, yaşadığımız ortam bizim ön yargılarımızı oluşturabilir. Bizim birey olarak görevimiz, bu ön yargıları bulup onları yok etmeye uğraşmaktır. Kendimizi doğru bilgiler ile donatarak, ön yargı ve nefretimizin yerini sevgi ve anlayışa bırakmalıyız. Bu her şeyi koşulsuz ve yargılamadan kabul etmek anlamına ya da kendimize özgü düşünce ve görüşlerimiz olmayacağı anlamına gelmez.
Farklılıklarımızı eşitsizlik olarak yaşamak zorunda değiliz. Farklılıklarıyla insanlar, bir piramit gibi farklı seviyelere değil, kocaman bir yuvarlağa da yerleşebilirler. Başı ve sonu olmayan, kimsenin üstün olmadığı bir topluluk…
Birliği teklik olarak yaşamak da eşitsizliğin çözümü değildir. Teklik, farklılıkları göz ardı ederek herkesi sadece bir “birey” olarak görmektir. Örneğin ırkçılığa karşı ırk ve ten renginin hiç konuşulmamasını öğütleyen ve bu konu konuşulmazsa ırkçılığın da ortadan kalkacağını iddia eden bir fikir vardır. Burada birlik tekliğe dönüşür. Teklik, teoride hoş gelse de pratikte korkunç sonuçları olabilir. Herkesin aynı olduğu bir dünya dayanılmaz olurdu. İnsanların birliğini tekliğe dönüştürmek eşitsizliği yok etmek yerine, daha da ön plana çıkarır. Peki, eşitlik için ne yapmalı?
Bu sorunun birçok cevabı var. Ben burada son derece basit ve hemen hayata geçirebileceğimiz cevaptan söz edeceğim. Çözüm, saygıdır. Saygı ve sevgi insanların en basit şekilde eşitliğini sağlayabilir. Tabii ki bu kurumsal ve anayasal eşitsizliği çözmez. Ancak biz birlikte hareket edip, birbirimize saygı gösterip birbirimizi korursak, eşitsizliğe karşı büyük bir adım atmış oluruz.
Günün sonunda kendinizi ön yargılı olduğunuz konularda bilgilendirin ve farkların ne kadar hoş olduğunu bir düşünün. Bu güzellikler yüzünden kimse daha zor bir hayatı hak etmiyor.