Yaşamımız boyunca bize dayatılan birtakım kurallar olduğundan şüphesiz olarak hepimiz farkındayızdır.Bunlardan bazıları:Mevkisi yüksek bir işe girmek,evlenip çocuk yaptıktan sonra;hem iyi bir anne/baba,hem de başarılı bir çalışan olmak,sayısal dersleri kusursuz yapabilmek…Bu saydıklarım ve bunların hepsini yapınca topluma kazandırılan bir insan olarak sayılmak halkımızca (birçok dünya halkı gibi) kabul görebileceğimiz kanısında bir dedikodu yayılmıştır.Fakat gerçekten tamamlanmış bir insan dediğimiz terim bunlardan mı oluşuyor?
Fikrimce bu bahsettiğim maddelerden hiçbiri belli niyetlerle yapılmadıkça benim gözümde hiçbir anlamı yok.İnsan robot mu da onu programlayabilesin.Halkın dilinde bir model var,bu modele kendimizi ne kadar benzetebilirsek o kadar değerimizin arttığından yıllardır bahsedilmektedir.Lakin tamamlanmış bir insan kendisinin efendisidir.Kendi efendisinin kendi olan insanlar,başkalarının düşüncelerine aldırmadan,yaşamının gayesinin kendinde saklı olduğunun farkındadır.Kendini geliştireceği öğelerin onu mutlu eden aktivitelerde olduğunun da bilincindedir.Herkesin gayesinin farklı olup hayatlarını başka çizgide sürmesi,toplumu farklı dallara yönlendirir.İnsanların her birinin ayrı özellikleri olduğunu düşünüyorum.Bir maymun,bir martı,bir balık ve bir çitayı koşu yarışına sokarsak,kazananın kim olacağını hepimiz farkındayız.Farklılıklarımız,bizi biz yapan özelliklerde yatmaktadır.”Onun” gibi yapmak bizi belli bir raddeye kadar götürür.İsterseniz Sabahattin Ali’den veya Fyodor Dostoyevski’den daha iyi bir aşk romanı yazın,fakat yazdığınız romanlar onların tarzının bir kopyasıysa adınızı kimsenin duymayacağına bin şahidim olsun ki eminim.İnsanın kendine özel bir tarzı,üslubu ve bakış açısı vardır.Hayatımızın yolunu da bizi biz yapan özelliklerin oluşturduğunu düşünüyorum.Bizi biz yapan özelliklerden yola çakarak yaşamımızı şekillendirmeye başladıkça,birçok insanın tepkisi istediğimiz gibi olmayacaktır tabii,adını dahi hatırlamadığımız aile büyüklerinden “Yazar olup da ne yapacaksın?” veya “Her taraf zaten psikolog dolu.” gibi eleştirilere maruz kalınması doğal bir durumdur.Bunların olmasının sebebinin altında,eleştiren tarafın da kendi isteğinin dışında hayatlarının yolunun oluşturulduğunun yattığını düşünüyorum.Etrafta birçok istediğimiz mesleğin olması,o mesleğin bizim için değerini azaltmamalı.Aksine o mesleğe karşı olan ilgimizi arttırması gerektiğinin kanısındayım.Sonuçta bir oyunda ne kadar çok oyuncu varsa bir o kadar da rekabet vardır.Rekabetin olduğu bir ortamda,oyuna (mesleğimize) olan bağımız daha çok ateşlenip harmanlanacaktır.Herkesin ayrı bir tarzının olması burada da devreye giriyor.İstediğimiz mesleği okuduktan sonra,kendi tarzımızla onu pazarlamak,onu geliştirmek yükünü de kabul etmemiz gerekiyor.Aynı meslek dalında olup,hayatta apayrı seviyelerde olan insanların olmasının da sebebi bunda yatar.
Hayatta bizi biz yapan özelliklerimizi kabul ettikçe,komfor alanımızdan çıkarak bulunduğumuz mecrada adımızı,gururla yazmanın verdiği tatminlik hissini;Başka insanlardan yeterince onay almak için giriştiğimiz işin verdiği bıkkınlık hissinin ters bir biçimde aynı seviyede olduğunu düşünüyorum.Sonuçta neyi yaparsak yapalım,neyle uğraşırsak uğraşalım herkesin dili vardır.Kimseyi istedikleri kadar mutlu etmenin bir yolu yoktur.O kullanışsız dile rağmen,çözümü olmayan eleştirilere rağmen hayat dediğimiz bu maratonda,kendi ilgi alanımızın en modern,en yenilikçi kısmında dolaşıp kendimizi ön plana çıkartmalıyız.Sürekli araştırmalı,kendimizi geliştirmeyi hayatımızdan çıkartmamalı,yengilgiyi ve kazanmayı kabul ederek yol katetmeyi ihmal etmemeliyiz.Başarı zaten kendiliğinden gelecektir.