“Kimliğin senin kişiliğin.” demiş anonim bir düşünür. İnsanlar, ergenlik çağına girdikleri zaman kimlik arayışına, karakter arayışına girerler. Ergenlik çağının sonunda ise her birey kendine ait eşi benzeri olmayan bir karaktere sahip olur. Bu olayın parmak izinden farkı yoktur yani eşsiz ve kişiye özeldir. Her insanın kendine özgü davranışları, düşünme tarzı vardır. Bir olayı iki insanın önüne koyarsanız bu iki insan mevcut olayı çok farklı şekillerde çözebilir. Çok basit bir örnek düşünelim: Kişinin şahsi aracının muayene süresine üç gün var. A kişisi aracı bir an önce muayeneye götürmek isterken B kişisi “Nasıl olsa daha üç günüm var, bir ara götürürüm acelesi yok.” diye düşünür. Olayı farklı şekillerde yorumlamalarının sebebi ise düşünce tarzlarının birbirinden farklı olmasıdır.
Ortalama boy, kilo ve sağlıklı olan bir kız çocuğu ergenliğe 8-13 yaş arasında girerken bir erkek çocuğu 9 ila 14 yaşları arasında girer. Yani insanlar kendine has bir karakter oluşturmak için hayatının beş yılından feragat eder. İnsan beyni kendini bulmak için beş yıl durmadan çalışır. Bütün bu emeğe lakayt edip bambaşka, belki de bizim karakterimizin tam tersi birinin davranışlarını, emeğini beynimize kopyala yapıştır yaparsak buna anca bencillik ve haksızlık denir. Leonardo Da Vinci Van Gogh olmaya çalışmadığı için ikisi de birbirinden ayrı, eşsiz özellikleri olan mükemmel sanatçılar. Fakat Da Vinci Van Gogh’u kopyalasaydı günümüzde sadece Van Gogh konuşulacaktı. Da Vinci ise tarihin tozlu sayfalarında sıkışıp kalacaktı. Öte yandan Edison, Tesla’nın buluşunu çalmasına rağmen ikisi de oldukça rağbet gören bilim insanlarıdır. Bana kalırsa asıl bencillik budur. Ergenlik döneminde de bazı çocuklar kimlik bunalımı yaşar ve ister istemez birilerini taklit etmeye, onlar gibi olmaya çalışırlar. Örnek alıp izlediği yoldan gitmekten bahsetmiyorum. Kişinin bir kopyası olup desteklemese bile onun düşüncelerinin aynısını düşünmeye çalışmasından bahsediyorum. Bir süre bu şey çok mantıklı gelir. Kolay ve kısa bir yol gibi görünür. Hatta böyle bir şeyi düşündükleri için kendileriyle gurur bile duyarlar. Üzücü kısmı ise şudur: Bilmiyorlar ki yolun sonunda onları heybetli, kocaman bir sıfır bekliyor.
İnsanlar birer çiçektir. Hepsinin kendine özgü kokusu ve görünüşü vardır. Gül, papatya olmaya çalışmadığı için aşkı ve sevgiyi sembol ediyor. Çınar, yaban çiçeği olmaya çalışmadığı için heybetli. A kişisi ise B kişisi olmaya çalışmadığı için doğru yola sapıyor.