Farkındalık Aforizması

Hayatımızın içinde olan insanları biz mi seçeriz yoksa bir şekilde tesadüf olduğuna mı inanırız? Peki neden hep aynı sorunlardan muzdarip bir şekilde söyleniriz? “ Niye hep aynıları beni buluyor?” Diye sorgulamaya başlarız. Hepsi mi aynı yoksa hepsi gerçekten sadece beni mi buluyor? Bazı küçük imgeler vardır bu hayatta. Babamın bana küçükken aldığı oyuncaklı dondurma, annemin bana almadığı o ponponlu elbise veya da hic bir zaman sahip olamayacağım o bez bebek… imgeler belirler anılarımızı geleceğimizi ve yaratacağımız kişilikleri. Peki ya özlediğimiz çocukluğumuz veya lise yıllarında aşık olup sizi birdaha asla aşık olmayacağınıza inandıran o kişi, evlendim olgunlaştım derken girilen boşanma süreci… bunlar nedir hayatımızda ya da kusur dediğimiz her şey aslında bir imge midir bizler için?

Bir pastane hatırlıyorum, çocukluğumdan beri yaşadığımız semtin tam köşe tarafında kalan butik bir mekan ama sadece dıştan öyle görünür. Yonca pastanesi… yedi yaşımda toplarını patlattğım çocuklardan beni koruyan Yonca Taşdelen’in anısına ailesinin açtığı bir pastane. Fakat hikaye benim için bu şekilde betimlenmiyor. Yedi yaşında en yakın arkadaşını trafik kazasında kaybetmiş ve her gün onun anısına açılmış olan pastaneye profiterol yemeye giden bir afacan. Gittiğim her gün ayrı bir derde üzülürdüm o pastanede. Yonca’nın annesi fadime teyzem her gün yanıma oturur dinlerid o çocuk dertlerimi… ben anlatır ağlardım , o dinler ağlardı fakat ikimizde biliyorduk ki, o masada ağlayan iki kişi kesinlikle bir çocuk istediği oyuncağı alamadığı için ağlamıyordı… ikiside farklı dertler için her gün aynı toprağa gözyaşı döküyordu. Artık üzüldüğüm için fadime teyzemle dertlerimi konuşmamaya başlamıştım. Artık yanlız başıma gider tatlımı yiyip eve dönerdim. Bunu gören Yonca’nın abisi Yağız bir gün o kafede tatlımı kaşıklarken yanıma gelmişti. İkimizde üzgündük fakat o bana farklı ve sürükleyici masallar anlatıp her anımı güzelleştirmeme yardımcı oluyordu. Artık pastaneye sadece tatlı yemek için değil aynı zamanda Yağız ile güzel vakit geçirmek için de gidiyordum. Günler, aylar, yıllar geçiyordu ben hala o pastaneye gidiyordum Yağız da hala bana hikayeler anlatıyordu. Çocuk değildik artık, ben 15 yaşındaydım Yağız 17 yaşındaydı Yonca ise hala 7…
o zamanları birlikte atlatmıştık. Yağızla çok fazla zaman geçirmiştim. Annem, Babam, onun ailesi ikimizin abi kardeş gibi olduğumuzu düşünüyorlardı tabii fakat ben öyle düşünmediğimden emindim. Yağız bana her zaman destek oluyordu, derslerimde yardımcı oluyordu ve okula kadar birlikte gidiyorduk. Bana okulunu arkadaşlarını veya da özel hayatını pek anlatmazdı fakat emindim bana gerçekten değer veriyordu. Ona ne zaman “ beni neden seviyorsun” diye sorsam bana “senin için” derdi ve susardı. Beni ben olduğum için seven nadir insanlardan biriydi Yağız. Yonca’dan sonra sahip olduğum en iyi insandı benim için. Yonca pastanesinde yeni bir güne daha başlarken fark etmiştim Yapız bugün saatinde gelmemişti. Okula tek başıma gitmiştim. Dersime tek başıma çalışmıştım ve en kötüsü de tatlımı tek başıma yemiştim. Yağız’ ı sorduğum herhangi bir kimse bana cevap vermiyor aksine yüzleirni dönüyorlardı. Anlamaya çalışıyordum varlığı yokluğu imgeleri…

 

o gece gördüğüm bir rüya canlandırmıştı beni. Yine uyandığım bir gün pastaneye mutlu mutlu giderken pastanenin ismini yenilediklerini fark etmiştim. Yağız&Yonca pastanesi… bazen çocukluk imgelerimiz tramvalarımız ya da gördüğümüz yanlış bir tavır bizleri ne şekilde etkiliyor ve nelere yol açıyor belki de ne güzel örneğiydim. Bugün öyle böyle geçindirdiğimiz imgeler karakterlerimizi bir temele oturtuyormuş meğersem… Yağız bir imgeydi benim için ve ben bugün onun için tam 7 tane pastane zinciri oluşturdum. Soranlar vardı tabii ya gerçekten var okduysa nasıl yokluğuna dayandın diye. Bir şey diyemiyorum fakat farkına vardım, sürekli eksik olan, bir süre sonra gerekli de olmuyordu…

(Visited 41 times, 1 visits today)