Diyelim ki bir insan var. Tam önünüzde, nereye gideceğini bilmiyor, kaybolmuş. Size yol soruyor. Tabii siz çok uzun zamandır buradasınız, biliyorsunuz her yeri o yüzden sorularına çok rahatlıkla cevap verebiliyorsunuz. Fakat onunla konuşurken bir şey fark ediyorsunuz. Bir kitap. Çantasındaki kitaba çarpıyor gözünüz. Üstünde “Maya’nın Oyunları” yazıyor. Şaşırıyorsunuz. Çok şaşırıyorsunuz çünkü kim ki bu insan?
Daha nerede olduğunu bile anlayamayan, iki saniyeliğine telefonunu çıkarıp haritalara bakmayı bile akıl edemeyip, gelip size yolu soran birisi ve gelmiş felsefi kitaplar mı okuyor? Yoksa bir öğretmen mi? Belki de o kitabı arkadaşına götürüyordur, belki de çalmıştır. Aklınızdaki sorulara engel olamıyorsunuz, bu yüzden o kitap hakkında bir konuşma başlatıyorsunuz. Konuşma ilerledikçe karşınızdaki insanın size ne kadar benzediğini fark ediyorsunuz. Çok fazla ortak yönünüz olduğu için onunla konuşurken çok rahat ve iyi hissediyorsunuz. Sanki bu zamana kadar insanların hangi dili konuştuklarını bilmediğiniz bir ülkedeymişsiniz ve en sonunda sizle aynı dili konuşan biri gelmiş gibi. Her şey çok iyi gidiyor. Ta ki siz bu insanla yaptığınız konuşmalarla kafayı bozana kadar.
Sabahtan akşama kadar o konuşmaları düşünmeye başlıyorsunuz. Kendinizi, hayatınızı, işinizi her şeyi sorgulamaya başlıyorsunuz. Ben istediğim işi mi yapıyorum, hayatımda iyi bir noktaya gelebildim mi, doğru kişiyle mi beraberim?… Nasıl bir çıkmaz düşünsenize. Sorumlu olduğunuz görevinizden emin olamadığınız için ona ne kadar ilgi göstereceğinizi bilemiyorsunuz, her zamanki gibi mi devam ettireyim, yoksa bir kenara çekilip düşüneyim mi ikilisi arasında gidip geliyorsunuz. Sürekli sorguluyorsunuz. Evet sorgulamak iyidir fakat, artık o kadar kafayı bozuyorsunuz ki bir aileniz ve sorumluluklarınızın olduğunu unutuyorsunuz. Tek düşündüğünüz şey o konuşmalar. Bir süre sonra bakıyorsunuz, işinizi dikkate almadığınız için kovulmuşsunuz, eşiniz sizin, ona ve çocuklarınıza değer vermediğinizi düşündüğü için sizden boşanmış ve yapayalnız kalmışsınız. İşsiz ve ailesiz. Oysa sizin tek yapmak istediğiniz neler olup bittiğini anlamaktı.
İşte aynı bunun gibidir alışkanlıklar. Size fark ettirmeden, yavaş yavaş hayatınızın bir parçası olurlar. Sinsidirler. İlk başta sanki size zararı olmayan hatta yararı olan bir şey yapıyormuşsunuz gibi gelir, fakat bir süre sonra o alışkanlık haline getirdiğiniz eylemin sonuçlarıyla yüzleşirsiniz. Aklınız başınıza gelir ve düzeltmeye çalışırsınız hatta belki de düzeltebilirsiniz de ama çok zordur bundan kurtulmak.Tabii ki sadece kötü yanları olan alışkanlıklar yoktur fakat kötü yanları olan alışkanlıklar kurtulması çok zor olan davranış biçimleridir.